ALLAH ANLAYIŞI VE İNSAN
Bu evrenin bir yaratıcısı var. Aldığımız her nefes için bile şükretmemiz gereken bir yaradan olduğuna göre neden ona şükrümüzü göstermiyoruz?
Bir otobüste kalkıp yerini bize veren birine, büyük bir tebessümle “teşekkür ederim” diyoruz veya yolda giderken birisi hafifçe kenara çekilerek bize yol verdiğinde, büyük bir nezaketle “teşekkürler” diyoruz. Fakat her an nabzımızı elinde tutana niçin teşekkür etmiyoruz? Çünkü o, bizim derimize vurmuyor. Biz, ancak bize lezzet veren şeylerden anlarız. Nefsimize, menfaatimize yakın olan şey, bizim için reeldir. Onun dışında olan gerçek değildir, onun için teşekküre değmez, diyoruz! Öyle mi? “Vazifeni yaparsın bu iş biter” gibi! İbadetini yapacaksın, yaptın, iş bitti… Benim görevim bu. Öyle mi? Öyle olmadığı çok yakında daha iyi anlaşılacak.
Duygularımızı tatmin etmek için değil, ruhumuzu tatmin etmek için bu bilgiyi anlamaya çalışalım.
İnsan beşeri sevgisiyle ilahi sevgiyi hep birbirine karıştırır. Neyi anlıyoruz, ne kadar anlıyoruz? Neyi ne kadar biliyoruz ki?
Bir realitede insan Allah’ından korkar başka bir realite de ise Allah’ını sever. Bu bir bilgi ve anlayış düzeyidir. Şimdi artık sevginin de üstüne çıkmak, aşmak gerek. Eğer ben artık kendimi kainatın bir üyesi olarak görebiliyorsam, kendimi o halde hissedebiliyorsam ve yaptığım her hareketin kainatla alakalı bir titreşime sahip olduğunu biliyorsam, artık benim yaradanım ile olan anlayışım, ilgim, sevgim sınırlarını aşmaya başlarlar.
İnsan tekamül neticesinde kainatın yüceliğini idrak edince, Allah fikriyle bu derece laubali olamaz. Saygı duyar ve sükût eder. Adam sanki dedesinden söz eder gibi yaradanından söz ediyor. Bu laubalilik çok yaygın bir hastalıktır. Rabbini alır arkasına, yaslanır ona, başlar lanetler yağdırmaya. Büyük hırsla o’na göre Rabbi bütün istediklerini yerine getirmek zorunda.
Peki var mı böyle bir dünya?
Sen kimsin ki onun adını zikrederek lanetler yağdıracaksın?
Bunun sebebi aslında çok basit. Okumamak.
Neyi okumamak?
Tabi ki Kuran-ı Kerim’i okumamak.
Yüce yaradan bile kullarına ilk olarak İkra demiştir Yani, Yaratan Rabbinin adıyla oku. Bu sadece mürekkeple yazılanı değil, Allah’ın hikmetle yarattığı her şeyi okumaya çalışmakla olur.
İşe en başta, Kuran’ı Kerim, İncil, Tevrat ve Zebur’u sinemizde toplayıp kendimizi okumaya gayret edebiliriz.