TESPİTLER ( 10 / 13 )
Ömer İbn-i Hattâb) radiya’llâhu anh’den rivâyet olunduğuna göre Hazretiu Ömer Hazret’leri bir haccı’nda Hacer-i Esved’e yaklaşıp ( dudaklarını koyarak) öpmüş ve: “ Çok iyi bilirim ki, sen zararı ve men e’ati olmayan bir taş parçasısın! Eğer Resûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve selemi’in seni öptüğünü görmeseydim aslâ seni öpmezdim,” demiştir.
Hazreti Ömer’in Hacer-i Esved’e karşı söylediği bu sözle ne kasdettiğini ta’yin için hadis şârih’leri ba’zı mutâlâ’alar dermeyan etmişlerdir. Bu mutâlâ’alar arasında en yükseği Muhammed İbn-i Cerîr-i Taberî’nin nokta-i nazarıdır. Taberî diyor ki, Ceziretü’l- Arap halkı ötedenberi putperest olup, bunların İslâm’ı kabulleri, cahiliye ve putperest’lik devrine pek yakın bulunduğundan son derece endişe verici olduğu için Hazreti Ömer Hacer-i Esved’i istilâmını cahil bir sınıf halkın eskiden beridir, Arab’ın butlarına hürmet ve ibâdet kabilinden bir lüzümlu bir ihtiramın ifası gibi zannetmelerinden endişe etmişti ve bu söz ile- - Hacer-i Esved istilâmından, gâye bu taş parçasına ibadet değil, doğrudan ve mühasıran Allah Teâlâ’ya ta’zim ve Peygamber-i zî- Şân’ın ferdman ve tebliği karşı sıında kayıtsız şartsız durmaktan ibarettir.
Allah Celle ve Alâ bu taş’a ta’simi emretmiş ve ta’zimi haccın menâsik’inden addeylemiştir. Benâen aleyh müşriklerin putlara tapınmalarıyla müslümanların ilâhî bir emri’nin tecellisine mazhar, bir taş’a hürmet etmeleri arasında kâbil-i kıyas olmayacak derecede bir fark bulundugunu bildirmek istemiştir. İbadet ancak, asilere zarar ve ceizâ itaat edenlere de menfe’at ve mükâfat verecek derecede bir kudret-i mutlaka sahibine mahsûs olduğuna bunun da ancak, Zü’l- Celâl olan Allâhu Te’âlâ bulunduğuna tenbih etmiştir.
Zamanımızda İslâm kisvesne bürünmüş, hüvviyetini değiştirmiş, böylece Harameyn’e girebilmiş, ba’zı Avrupalı seyyah’ların: “ Müslümanlar Arap putperestliği bakiyesi olmak üzere, Hacer-i Esved’e tapıyorlar,” demeleri, vaktiyle Hazreti Ömer’in Hacer-i Esved’e ta’zim’in ne demek olduğunu ne derece isabetli olduğunu açıkca gösterir.
HAZRETİ ÖMER’İN ŞECERE-İ RIDVAN7I KESTİRMESİ!...
Hudeybiye Antlaşması: Mkke müşrik’lerinin Medine İslâm Devletini resmen tanıdaklarını gösteren belgeyi imzaladıkları, “ Hudeybiye Musâlahası, Hicrî, 6. Milâdî, 628. Sene’lerinde vuku’ bulmuştu.Bu ,”Antlaşma= Musâlaha,” adını, “ Beya’tü’rrıdvan’ın yapıldığı, hadbâ adlı, ağaç’tan,” “ “semüre,” denilen sakız veya, mugaylân cinsi bir çeşit çöl ağacı, yahud bu ağac’ın pek yakınındaki kuyu’dan alan, Hudeybiye Mekke’nin 17 km. batısında ve eski Cidde yolu üzerindedir. Harem işaret’lerinden birinin dikildiği, Hudeybiye Mekke’de bulunanların ihrama girdiği yerlerden de birisidir. Buranın İslâmiyetin doğuşu sırasında yerleşim merkezi olduğunu gösteren herhangi bir belirtiye rastlanmamıştır. İlk iskân Hulefâ-i Râşidîn döneminden ( Milâdî, 632-661) hemen sonra hacıların ihtiyaclarını karışılayacak şekilde başlamış ve kısa sürede gelişerek bir köy halini almış, Şümeysî adıyla anılmaya başlamıştı. Günümüzde burada Cidde’den gelen gayrimüslimları konkrol ederek, Harem bölgesine sokmamakla vazifeli bir polis karakolu, Hazreti Ömer zamanında kestirilen ağc’ın( şeceretü’rrıdvân) yerine yapılmış, Hudeybiye Mescidi denilen cami ve Harem sınırını belirleyen alemin hemen dışında, üzeriundea Osmanlı Dönemine aid, kitâbe’lerin yer aldığı bir hamam bulunmaktadır. Altında, “ Hudeybiye Musâlahası”nın yapıldığı ve imzalandığı bu ağaç( şecerettürrıdvân) Asr-ı Sâadet’den sonra, Hulefâ-i Râşidîn döneminde, halk karafından ta’zim ile yoğun bir şekilde ziyaret edilmeye başlamıştı. Şirk’ten yeni dönmüş bu insanların tekrar şirke dönmeleri en azından şirki andırır ba’zı hareketleri, Halife Hazreti Ömer’i endişelendirmiş ve bu ağacı kestirmiştir.
Tâhirü’l-Mevlevî, Tâhir Olgun “ İbâdât- İslâmiye Târihi” nâmındaki kıymetli eserinde Avrupalı seyyahların bu hezeyânını ortaya koymuş ve aynen şöyle demiştir : Müslümanlar Hacer-i Esved’e tapmadıkları gibi, Cahiliyet Arab’ları da ona perestiş etmemişlerdir. Ehl-i İslâm’ın Hacr-i Esved’i istilâmı bir milletin kendi bayrağını selâmlaması gibidir. Herkes bilir ki, sancağı selâmlamak, bir sırığa takılmış bir kumaş parçasına değil, onun temsil ettiği millet ve devlete ihtiram göstermektir. İşte Hacer-i Esved de Cenâb-ı Rubûbiyetin şiârı ve Saltanat-ı İlâhiye’nin tarz-ı kurbiyet- medârı olduğu için istilâmı selâmlayanların atabe-i( dergah-ı) ulûhiyete ta’zim ve ihtirâm’dır. Şu suretle de temsil edilebilir ki, ( misâllendirme) : Bir hadis-i Şerif’te: “ Allah ile musafaha etmek isteyen, Hacer-i Esved’i istilâm eylesin,” teşbihi irad buyrulduğu rivâyet edilmiştir. Bir eve gelen misafir’in hâne sâhibine selâm vermek, musfahaü etmek kabilinden merâsim-i ta’zimde bulunması gibi, Beykullah’a girenler de Hacer-i Esved’in istilâmiyle, sâhibü’l- Beyt’e ta’zim ve ubûdiyet resmini ifâ etmiş, tabiri caiz ise, erîke-i ulûhiyyetin saçağını öpmüş olur. Bu belîğ teşbihleri Hacer-i Esved’in tavaf’ın başlangıç nişanesi olması da te’yid edern. Harem-i Şerif’e giren bir ziyaretçi doğru Beyt-i Muazzama’nın kapısına varır Beyt’in saçaklarına teveccüh ediulince, manhall-i mahsusu sol tarafta bulunan Hacer-i Esved’i selâmlayarak tavafa saşlar. Esâsen, şiddetli izdiham ile ziyârecilerden yaklaşabilenler, ona dokunmak ve onu öpmekle tebcil edebilir. Sokulamayanlar uzaktan selâm’lamak suretiyle ona hürmetini izhar eder. Bu suretle de sünnet eda edilmiş olur. Vedâ haccında da Resûl-i Ekrem Efendimiz, Buhârî VE Müslim’de Hazreti Câbir’den rivâyet olunduğu veçhile râhilesi( Bineği) üzerinde tavâf edip “ Mihcen,” denilen ucu eğri bir deynekle istilâm buyurmuştu. Bu suretle herkes bineği üzerinde yüksekte bulunan, Resûl-i Ekrem’i görüyor, müşkülü olanlar, ona sorabiliyordu
Siyer ve İslâm Târihine dâir. Derin tetkikâtı bulunan Mevlevî tâhir Olgun Hacer-i Esved hakkında şu târihÎ, mâ’lûmatı veriyor: Yezid İbn-i muaviye’nin emriyle Mekke-i Mükerreme’yi muhâsara eden, “ Husayn İbn-i Nümeyr,”in mancınıkla attığı, yanmış paçavralardan Ka’be-i Muazzama’nın astarı ve damı tutuştuğu sırada Hacer-i Esved de yerinden oynamış ve üç parçaya ayrılmıştı. Abdullah İbn-i Zübeyr erimiş gümüş döktürmek suretiyle Hacer-i Mübârek’i teşyid= sağlam ve müşeyyed hale getirmek) istediyse de etrafındaki taşlar yanıp kireç haline gelmiş olduğundan Hacer-i Esved’in takviyesi mümkün olmamıştı. Bunun üzerine parçaları yapıştırıcılarla yapıştırıp yerine koydurdu.
Hicretin 317. Senesi hac mevsiminde, “ Ebû tâhir Kırmitî” denilen herif, beraberindeki haşerât ile Mekke’ye hücum edip Harem-i Şerîf dahilindeki ihrama bürünmüş hacılardan çoğunu öldürdükten ve cesedlerini Zemzem kuyusuna attırıp, elindeki topuzla Hacer-i Esved’in bir parçasını kırdıktan sonra, bu Mübârek taş’ı yerinden çıkartıp karargahı bulunan”Hecer,” beldesine götürdü. Hacer-i Esved tam (22) sene orada kaldı. Bu müddet zarfında hacılar, Hacer-i Esved’in yerini istilâm ederlerdi. İadesi için Ebû Tâhir’e elli bin altın teklif edildiği halde, razî olmamıştı. Bi’lahere, Abbâsî Halife’lerinden “ Muti’li’llâh zamanında ve ( 339) sen-i hicriyesinde “ Şerif Ebâ Alî Ömer İbn-i Yahya” vâsıtasıyla Kırmitî’ler Hacer-i Esved’i Kûfe şehrine yolladılar. Oradan Mekke’ye gönderilip mahall-i Mübârek’ine konuldu. Ve( 3790) dirhem gümüşten yapılmış bir çerçeve ile muhâfaza olundu.
Hicrî, ( 413) târihinde, mülhid’lerden birisi, topuzla bu Mübâret taşıa üç def’a vurduğu için yüzü çatlamış, bir takım ufak parçalar dökülmüş, Şeybî- zâde’ler bu parçaları toplayıp misk ve mülk denilen zamk ile kopan yerlere yapıştırmışlardır. Bu küstahlıkta bulunan derviş kıyafetindeki habis, yaptığı edepsizliğin acil cezasını görmüş, yâ’nî, AHÂLÎ’ nin hücumuna uğrayıp orada öldürülmüştür. Ba’zıları , bu herif’in Mısır’daki Fâtimî’lerden “ hâkim Bi- Emri’llâh”’ın emriyle gldiğini çünkü ma’hûd Hâkium’in halkı Ka’be ziyaretinden vaz’ geçirip, Kâhire’de, Bâbül’l- Fütûh civarında yaptırdığı cami’i’ye tevcih eylemek istediğini nakl’eder.
( 1039) ve Sultan dördüncü Murad devrinde vuku’ bulan Ka’be’nin yeniden yapılması sırasında gümüşten bir kılıf yaptırılıp, Hacer-i Esved onunla tezyin ve tahkim kılınmıştır.
Kanûnî Sultan SÜLEYMAN Han devrinde İstanbul’a getirilen, HACER-İ Esved parçalarının izah edildiği gibi, bu tahribat sonrası, Mübarek taş’tan kopan parçalar olduğu anlaşılmaktadır...