AÇLIK TEHLİKESİNE KARŞI NASIL TEDBİR ALINMALIDIR?
İzmir’den Sayın Zafer BAHAR soruyor:
SORU: Avrupa Birliği’ne girme hazırlıkları yapıyoruz. Avrupa Birliği ülkelerinde her yıl “Dünya Gıda Günü” kutlamaları yapılıyor. Buna rağmen dünyanın çeşitli yörelerinde açlıktan insanlar ölüyor.
Türkiye'mizde de yetersiz beslenmeden ölen çocuklarımız, insanlarımız var. Açlık tehlikesine karşı İslam’ın görüşü nedir?
CEVAP: 1979 yılından bu yana geçen 41 yıllık süre içerisinde her yıl yapılmakta olan “Dünya Gıda Günü Kutlamaları” dünyadaki açlık tehlikesini ve yetersiz beslenme problemini henüz halledebilmiş değildir.
Yapılan istatistikler; problemin dünya çapında sanılandan daha büyük boyutlara ulaştığını göstermektedir.
Dünyada yaklaşık 500 milyondan fazla insan, açlık tehlikesiyle karşı karşıyadır.“Gizli açlık” ve “dengesiz beslenme”nin etkisinde kalanların sayısı ise 1 milyara yaklaşmaktadır.
Bu rakam dünya nüfusunun dörtte birine eşittir.300 milyona yakın çocuk, kötü beslenme sebebiyle gelişememiş durumdadır.400 milyona yakın kişi Guatr hastalığı, 300 milyona yakın kişi kansızlık, 100 milyonun üzerinde kişi kör olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Geçmişte Kuzey Afrika, Bangladeş ve Hindistan’da yüzbinlerce insan dünyanın aldırmaz bakışları altında açlıktan ölmüştü.
Bugün ise pek çok yerde insanlar aynı tehlikeyle karşı karşıyadır.
Son yıllarda Depremler, Tsunamiler, tabiî afetler sebebiyle açlıktan ölenlerin sayısı ise onbinleri bulmaktadır…
Ve dünya yine olaylara seyirci kalmaktadır.
Tedbir alınmazsa 2025 yılına kadar sadece Güney Asya'da 500 milyonun üzerinde insanın açlıktan öleceği tahmin edilmektedir.2050 yılına kadar dünya nüfusunun 14 milyara ulaşacağı hesap edilerek karamsar tablolar şekillenmektedir.
Bu acı gerçeklere rağmen dünyada ölçüsüz ve dengesiz bir gidiş hüküm sürmektedir.
Gelişmiş ülkelerin çöplüklerine atılan yiyecek maddeleri dünyada açlıktan ölen insanların 15 katını besleyecek miktardadır.
Dünyada insanların açlıktan en çok öldüğü 1973-1974 yıllarında üretilen 1 milyar 200 milyon ton tahılın 500 milyon tonunu gelişmiş ülkeler hayvanlarına yem olarak vermişlerdir.
Acaba biz; “AÇLIK” insanlığı tehdit ederken, elimizdeki nimetlerin kıymetini biliyor muyuz?
Gıda maddeleri üretimi açısından, dünyada kendi kendine yeten sayılı ülkelerden biri olduğumuz halde, ölçüsüz ve kötü kullanım sebebiyle bu imkanı yeterince değerlendiremiyoruz.
Yurdumuzda yetiştirilen meyve ve sebzenin tüketiciye ulaştırılmasına kadar ortaya çıkan kayıp, neredeyse yabancı ülkelerden aldığımız dış yardıma eşittir.
Buğday ekiminde bilgisizlik sebebiyle boş yere attığımız tohum; yıllık buğday ihtiyacımızı karşılayacak kadardır.Ülkemizde her yıl 300 bin tonun üzerinde ekmek çöpe atılmaktadır.
Bu israfların sebep olduğu yetersiz beslenme sonucunda yurdumuzda çocuk ölüm hızı binde 250’ye kadar çıkmaktadır.
Hamile kadınların yüzde 70’i,çocukların yüzde 25′i “ANEMİ” durumundadır.
Nüfusumuzun yüzde 35’i orta ve hafif kansızlık müptelasıdır.
Halbuki geleneklerimizde de, inançlarımızda da israf ve dengesizlik yasaktır.
Sağlığa zararlı her davranışı İslamiyet hoş karşılamamıştır.
Bir akarsu kenarında bulunsak bile, suyu ölçülü kullanmayı emreden Peygamberimizdeki anlayış azı çok, çoğu bereketli kılan ölmez bir prensiptir.
Müslüman-Türk geleneğinde “Ekmek bir nimettir”
Bu anlayıştır ki; Türk anası, kızı, gelini ekmeği sofradan çöpe atmamış, değerlendirilmiştir.
Yere dökülen ekmek kırıntıları süpürge ile süpürülmemiş itina ile ayak altından kaldırılmıştır.
Yerde bulunan bir ekmek parçası, kurt-kuş yesin diye temiz bir köşeye bırakılmıştır.İmkanı olanların, imkanı olmayanlara yardım elini uzatmaları zekat, fitre, kurban, kefaret… gibi bir çok müessese ile şekillenmiştir.“Komşusu aç iken tok uyuyan bizden değildir” Peygamber sözü yardımlaşma konusunda cihanşümul bir yüce prensip getirmiştir.
Hicret’ten sonra Medine’de görülen dayanışma hamlesinin tarihte bir eşine daha rastlanılmamıştır.
Devletlerin “Dünya gıda Günü” kutlama noktasına gelmesi, İslamiyet’in gösterdiği hedeftir.
Açlık insanlığı tehdit ederken, elimizdeki nimetlerin kadrini bilmiyorsak bu yüce dinimizin hayat veren prensiplerini bilmememizdendir.
Hoşça kalınız