ru24.pro
Önce Vatan
Июнь
2024

Eski bayramlar

0
Eski bayramları düşündüğümde içimde derin bir özlem beliriyor. O zamanlar her şey sanki daha sade, daha samimi ve daha anlamlıydı. Bayram sabahları erkenden kalkıp büyüklerin ellerini öpmek, onların dualarını almak ne kadar da özel bir ritüeldi. Bayram sofralarının o eşsiz kokusu hala burnumda; baklavalar, börekler, çeşit çeşit tatlılar... Hepsi el emeğiyle hazırlanırdı. Her lokmada o emeği ve sevgiyi hissederdim.



Bayramlardan önceki hazırlıklar da ayrı bir güzellikti. Annemle birlikte ev temizliği yapar, büyük bir heyecanla bayram alışverişine çıkardık. Yeni alınan bayramlık kıyafetlerimiz, o gün giymek için sabırsızlandığımız renk renk elbiselerimiz, ayakkabılarımız... Hele ki çocukluk yıllarımda, bayram sabahı yeni kıyafetlerimi giyip sokağa çıktığım an, o tarifsiz mutluluğu hala hatırlıyorum.

Bayram ziyaretleri de unutulmazdı. Akrabalarımız, komşularımız, dostlarımız... Herkes birbirini ziyaret eder, kapılar sonuna kadar açık olurdu. Her evde farklı ikramlar, farklı tatlar... Ama en güzeli, her ziyarette o sıcak gülümsemeler, içten sohbetlerdi. Şimdilerde böyle samimi ve sıcak bayram sohbetlerini ne kadar da özlüyorum.

Çocukluğumun bayramlarında mahallemizin çocuklarıyla oynadığımız oyunlar, topladığımız şekerler, aldığımız harçlıklar... Hepsi hafızamda canlı birer anı olarak duruyor. O zamanlar teknolojinin bu kadar hayatımıza girmediği, insanların daha fazla bir arada olduğu dönemlerdi. Sokaklarda bayram havası hissedilirdi, her köşe başında çocukların kahkahaları yankılanırdı.

Ve yardımlaşma... Eski bayramlarda insanlar birbirine daha çok yardımcı olurdu. Kurban etleri ihtiyaç sahiplerine dağıtılır, kimse bayramda yalnız ve aç kalmasın diye çaba gösterilirdi. Bu dayanışma ruhu, bayramın gerçek anlamını yaşatırdı. Şimdilerde bu ruhu korumaya çalışsak da, eski bayramların o içtenliği ve samimiyeti her zaman özlediğim bir şey olarak kalacak.

Eski bayramları düşünmek, kalbimde tatlı bir sızı bırakıyor. O günlerin sıcaklığı, samimiyeti, birlik ve beraberliği her zaman özlemini çektiğim anılar olarak kalacak. Modern dünyanın hızı içinde kaybolmadan, eski bayramların ruhunu yaşatmak ve geleceğe taşımak en büyük dileğim. Belki de bu özlem, bizlere eski değerlerimizi hatırlatır ve yeniden o sıcak bayramları yaşatmamıza vesile olur.

SENİN RAHATIN Mİ YOKSA ÇOCUKLARIN SAĞLIĞI MI?
Kendi rahatımız için çocuklarımızın eline sürekli tablet vermek, kısa vadede bize kolaylık sağlıyor gibi görünse de, uzun vadede çocuklarımıza ve onların gelişimine ciddi zararlar verebiliyor. Bu durumun ne kadar olumsuz sonuçlara yol açabileceğini görmek ve bu konuda bilinçli hareket etmek hepimizin sorumluluğunda.


Tablet ve dijital cihazlar, çocuklarımızın sosyal etkileşimlerini kısıtlayarak, duygusal gelişimlerine zarar verebilir. Çocuklar, yüz yüze iletişim kurarak, empati, paylaşma ve işbirliği gibi önemli sosyal becerileri öğrenirler. Sürekli tabletle vakit geçirmek, bu tür becerilerin gelişimini engelleyebilir.
Uzun süreli tablet kullanımı, çocuklarımızın fiziksel sağlığını da olumsuz etkileyebilir. Özellikle göz sağlığı üzerinde ciddi etkileri vardır. Mavi ışığa maruz kalma, göz yorgunluğuna ve uzun vadede görme problemlerine yol açabilir. Ayrıca, sürekli oturmak, duruş bozukluklarına ve hareketsizliğe bağlı olarak obezite riskini artırabilir.
Tabletlerin sürekli kullanımı, çocukların dikkat ve konsantrasyon yeteneklerini olumsuz etkileyebilir. Hızlı ve sürekli değişen dijital içerikler, çocukların dikkat süresini kısaltabilir ve onları daha sabırsız hale getirebilir. Bu durum, okul başarılarını ve genel öğrenme becerilerini de olumsuz etkileyebilir.

Tabletlerin uyku düzeni üzerindeki etkisi de göz ardı edilmemelidir. Mavi ışık, melatonin hormonunun üretimini baskılayarak uykuya dalmayı zorlaştırabilir. Çocuklarımızın yeterli ve kaliteli uyku alması, genel sağlıkları ve gelişimleri için kritik öneme sahiptir.

Sürekli dijital cihaz kullanımı, çocukların hayal gücünü ve yaratıcılığını sınırlayabilir. Tabletler yerine, çocukların fiziksel oyunlar oynaması, resim yapması, kitap okuması veya doğada vakit geçirmesi, onların yaratıcı düşünme yeteneklerini geliştirebilir.

Tabletler, çocuklarda teknoloji bağımlılığına yol açabilir. Bu bağımlılık, ilerleyen yaşlarda daha ciddi teknoloji bağımlılıklarına ve sosyal izolasyona neden olabilir. Teknoloji kullanımı konusunda sınırlar koymak ve dengeyi sağlamak, bu riskleri minimize etmek açısından çok önemlidir.

Tabletlerin aşırı kullanımı, aile içi iletişimi de olumsuz etkileyebilir. Çocuklarımızla kaliteli zaman geçirmek, onlarla birebir ilgilenmek ve onların dünyasına dahil olmak, sağlıklı aile ilişkileri kurmanın temelidir. Tabletler, bu iletişimi engelleyerek, aile bağlarını zayıflatabilir.

NERDE BENİM GÜZEL DİLİM?
Son zamanlarda maalesef çevremde sıkça duyduğum küfürlü ve argo konuşmalar, beni derinden rahatsız ediyor. Türkçemizin zenginliği, güzelliği ve ifade gücü varken, bu tür ifadelerin kullanılmasını anlayamıyorum ve kesinlikle doğru bulmuyorum. Bu tür konuşmalar sadece dilimize zarar vermekle kalmıyor, aynı zamanda toplumumuzun değerlerine ve kültürüne de büyük zarar veriyor.


Türkçemiz, tarih boyunca pek çok medeniyetin izlerini taşıyan, derin bir geçmişe sahip zengin bir dildir. Dilimizde, duygularımızı, düşüncelerimizi ve hislerimizi ifade edebileceğimiz sayısız güzel kelime ve ifade bulunuyor. Neden bu zenginliği kullanmak yerine, küfür ve argo gibi dilimizi kirleten ifadelere başvuralım?
Küfür ve argo kullanımı, toplumumuzun temel değerlerine ve kültürel yapısına aykırıdır. Bizler, saygı, hoşgörü ve nezaket üzerine kurulu bir kültüre sahibiz. Özellikle gençler arasında hızla yayılan bu kötü alışkanlık, toplumsal ilişkilerimizi olumsuz etkiliyor ve iletişimde kopukluklara yol açıyor.
Çocuklarımızı ve gençlerimizi bu konuda eğitmek, onlara dilimizin güzelliklerini öğretmek biz ebeveynlerin ve eğitimcilerin en önemli görevlerinden biri. Evde ve okulda doğru bir dil kullanımı konusunda örnek olmalı, çocuklarımızı bu yönde teşvik etmeliyiz. Küfürlü ve argo konuşmaların yanlış olduğunu ve bu tür ifadelerden kaçınılması gerektiğini anlatmalıyız.
Medya ve sosyal medya da dil kullanımında büyük bir etkiye sahip. Ne yazık ki, bazı televizyon programları, filmler ve sosyal medya paylaşımları, küfür ve argo kullanımını normalleştiriyor. Bu konuda daha dikkatli ve sorumlu olmamız gerekiyor. Medya kuruluşlarının ve içerik üreticilerinin, dilimizin doğru kullanımına özen göstermesi, bu sorunun çözümüne büyük katkı sağlar.
Dilimiz, kimliğimizin en önemli parçalarından biridir. Ona gösterdiğimiz saygı, aslında kendimize ve kültürümüze gösterdiğimiz saygıdır. Küfür ve argo kullanarak, dilimize ve dolayısıyla kendimize olan saygımızı yitirmemeliyiz. Her birimiz, dilimizi doğru ve güzel kullanarak bu konuda örnek olabiliriz.
Sonuç olarak, küfürlü ve argo konuşmalara karşı tepkimizi net bir şekilde ortaya koymalıyız. Türkçemizin bozulmasına izin vermemeli, dilimizi güzellikleriyle yaşatmalı ve gelecek nesillere doğru bir şekilde aktarmalıyız. Türkçemize sahip çıkmak, kültürümüze ve değerlerimize sahip çıkmak demektir. Bu sorumluluğu hep birlikte taşımalıyız.

AFİFE JALE ÖDÜLLERİ



26. Yapı Kredi Afife Tiyatro Ödülleri sahiplerini buldu. "Yılın En Başarılı Oyunu" ödülü "Yaşamak mı Yoksa Ölmek mi" oyununa verildi. "Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu" ödülü "Kel Diva" oyunuyla Zuhal Olcay'ın "Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu" ödülü ise "Çirkin" oyunuyla Onur Berk Arslanoğlu'nun oldu. Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu" ödülü Zuhal Olcay'a "Kel Diva" oyunuyla verildi. "Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu" ödülüne ise Onur Berk Arslanoğlu "Çirkin" oyunuyla layık görüldü. Gecede "Yardımcı Kadın Oyuncu" ödülünü Çağdaş Ekin Şişman "Büyük Zarifi Apartmanı" oyunuyla, "Yardımcı Erkek Oyuncu" ödülünü Erkan Baylav "Şakşakçılar" ile "Sahne Tasarımı" ödülünü Murat Gülmez "Yaşamak mı Yoksa Ölmek" mi oyunuyla, "Giysi Tasarımı" ödülünü Çevren Sarayoğlu "Yaşamak mı Yoksa Ölmek mi" oyunuyla, "Sahne Müziği" ödülünü "Otomatik Portakal" oyunuyla Burak Kaya, Sarp Palaur, Utar Dündar Artun, "Genç Kuşak Sanatçısı" ödülünü "Bu Taraftan Daha Güzelim" oyunuyla Emrecan Karakurum ,"Işık Tasarımı" ödülünü "Otomatik Portakal" adlı oyunla Yakup Çartık, "Hareket Düzeni (koreografisi)" ödülünü ise "On Adımda Unutmak" oyunuyla Şahika Tekand aldı.

SARAY MI YOKSA HAN MI?
Günlerden bir gün, zamanın ünlü bir bilgesi hükümdarın sarayının kapısına geldi. Muhafızların hiçbirisi saygıları nedeniyle onu durdurmaya çalışmadı. Bilge, sonunda hükümdarın tahtında oturduğu odaya girdi. Ziyaretçisini hemen tanıyan kral saygıyla ayağa kalkıp sordu:
“Ne istiyorsun? Sana nasıl yardım edebilirim?”
“Bu handa uyuyacak bir yer istiyorum” cevabını verdi bilge.
“Ama burası han değil ki” dedi kral hafif kızgınlıkla, “Benim sarayım.”
“Sorabilir miyim: Senden önce bu sarayda kim yaşıyordu?”
“Babam. O öldü ama.”
“Ondan önce kim yaşıyordu?”
“Büyükbabam. O da öldü.”
“O zaman burası insanların kısa bir süreliğine gelip kaldığı, sonra da terk edip gittiği bir yer demek ki. Neden ona han demeyeyim?