İnsan ve makine arasında
Ayşe Sevim’in “Kimsin Sen” kitabı, Erdem Çocuk Yayınları etiketiyle minik okurlarıyla buluştu. Kitap, sadece bir kimlik arayışı değil, aynı zamanda teknoloji ile insan arasındaki farkı da keşfeden bir yolculuk. Ayşecik, kurabiyeden çıkan “Kimsin sen?” sorusunu keşfederken, karşılaştığı farklı tanımlarla yüzleşiyor. Herkesin, özellikle ailesinin ve öğretmenlerinin kendisine dair farklı tanımları olduğunu fark eden Ayşecik, bu çoklu cevaplar arasında kendine bir anlam yaratmaya çalışıyor. Kitap, bu sorunun tek bir cevabının olmadığını, her bireyin zamanla gelişen, değişen ve farklı bakış açılarıyla şekillenen bir kimliğe sahip olduğunu vurguluyor. Ayşe Sevim ile kitabını konuştuk.
İnsan ve makine arasındaki farkı anlattım
“Biz kimiz” gibi temel bir felsefi soruyu okul öncesi yaş grubu için ele almaya nasıl karar verdiniz?
Burada temel olarak iki önemli konu var. Birincisi, çocuklara erken yaşta “Kimim ben?” sorusunu sordurmak, bu soruyu ciddi anlamda otuzlu yaşlarda soruyoruz. Kendimiz hakkında düşünmek için çok geç bir yaş. İkincisi ise günümüz çocuklarının karşılaştığı büyük bir soruna farkındalık kazandırmak. Teknolojide yaşadığımız devasa gelişmeler, özellikle yapay zekanın son yıllarda hızla artan etkisi, gelecekte bu sorunun daha da önemli hale geleceğini gösteriyor. İnsan ile makine arasındaki fark nedir? İnsan, teknolojik bir varlık mıdır? Kimdir? Kitap, insan ile makine arasındaki farkı anlamaya yönelik bir yolculuk sunuyor. Anlatmak istediğim şey şu: “Kimim ben?” sorusuyla yüzleşen bir çocuk, kendisini tanımaya çalışırken, aynı zamanda bir makine olmadığını ve insan olmanın farklı bir anlam taşıdığını öğreniyor. Kitapta küçük bir kızın kurabiyeden çıkan bir soruya yanıt arayışı anlatılıyor: “Kimsin sen?” Bu soru, internette araştırarak “zürafaların nerede yaşadığı” ya da “en uzun ömürlü ağacın ne olduğu” gibi kolayca bulunabilen, tek bir doğru cevabı olan sorulardan farklı. Küçük kız, bu soruyu araştırmaya başlıyor. Kendisini kim olarak tanımlayacağını öğrenmeye çalışıyor. Burada karşımıza çıkan durum, birden fazla cevabın olabileceğidir. Bu yüzden kitap, çocukların sadece tek bir cevaba odaklanmadan, farklı bakış açılarıyla kendilerini keşfetmelerine olanak tanıyor.
Kimlik bir puzzle gibi
Ayşecik’in kendine ve çevresine dair öğrendikleri, çocukların kendi benliklerini ve rollerini keşfetmelerine nasıl katkı sağlayabilir?
Ayşecik, “Kimim ben?” sorusunu sorduktan sonra, farklı cevaplarla karşılaşıyor. Bu cevaplarla nasıl başa çıkacağını bilmiyor. Bunun üzerine araştırma yapmak için kütüphaneye gidiyor ve orada şunu öğreniyor: Bir insanın tek bir işlevi yoktur, çamaşır makinesi gibi yalnızca bir işlevi yerine getirmez. Yahut araba gibi. Ya da bulaşık makinesi gibi. İnsan, çok yönlü bir varlıktır. Makine değildir. Amacı bir makineye dönüşmek de değildir. Ancak insanların kendisine dair tanımları birbirinden farklıdır. Annesi Ayşe’yi bir şekilde tanımlar, öğretmeni başka bir şekilde, arkadaşları da farklı bir biçimde tanımlar. Bir rol, diğerini yok etmez, aksine her biri birbirini destekleyen bir yapıda birleşir. Ayşe, şunu öğreniyor: Yaşı ilerledikçe, onunla ilgili tanımlar da çeşitlenecek. Annesinin, babasının, öğretmeninin ve diğerlerinin tanımlamaları zamanla değişecek ve büyüdükçe yeni roller ve tanımlar eklenerek ona kimlik kazandıracak. Bu keşif, Ayşe’ye şunu öğretir: İnsan kimdir? sorusunun cevabı, yalnızca bir işlevle ya da tek bir tanımla sınırlı değildir. Ayşe’nin gelişen kimliği, zaman içinde bir puzzle gibi, farklı parçaların birleşmesiyle oluşur. Bu, onu makinelerden farklı kılar.
Felsefi sorular ve kavramlar genellikle yetişkinlere yönelik gibi algılansa da çocukların bu sorularla başa çıkabilecek yetişkinlikte olduklarını mı düşünüyorsunuz?
İnsanların ruhlarının aslında aynı yaşta olduğuna, aynı anda yaratıldıklarına ve dünyaya belirli bir “birikimle” gönderildiklerine inanıyorum. Örneğin, iki yaşındaki 30 çocuğa bakın, hareket kapasiteleri gibi bazı temel özellikleri benzer olsa da, kişilikleri ve içsel yapıları bakımından çok farklıdırlar. Her biri, kendi “kodları” ve kişilikleriyle dünyayı algılar. Ve bu dünyaya, daha önceki bir birikimle gelirler. Dünyada yalnızca iki yıl, ya da beş yıl varlık gösteriyor olabilirler, ama siz çocuklarla ilgilenirken, aslında onların daha önceki bir varlık döneminden geldiğini hissedersiniz. Bu nedenle, her şeyin basitleştirilmiş şekilde anlatılabileceğine inanıyorum. Bu düşünme biçimi, çocukların erken yaşta kazanması gereken bir yeti.
Sanal rekonstrüksiyonla kaybettiğimiz değerleri bulmak mümkün