ru24.pro
World News in Turkish
Октябрь
2024
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23
24
25
26
27
28
29
30
31

ORTADOĞU COĞRAFYASINI  BİZ  ŞEKİLLENDİRMELİYDİK

0

Osmanlı İmparatorluğu Ortadoğu’yu huzur içinde  400 sene idare etmişti. Bu coğrafyada üç büyük dine mensup  halklar, birçok  farklılıkları ile tarihlerindeki en rahat dönemi Osmanlı idaresinde  yaşadıklarını söylemek yanlış olmaz. Bu sebeple Ortadoğu coğrafyasını, burada yaşayan halkların özelliklerini en iyi bilen, onları en iyi tanıyan  Osmanlı’ydı.

Basra Körfezi’nden Avrupa içlerine kadar uzanan Osmanlı İmparatorluğu’nda Devleti yönetenlerin artık işlerin eskisi gibi gitmeyeceğini görüp, zamanında cesaretli adımlar atarak  yeni  yapılanmalar ile, Ortadoğu ve Balkanlar başta olmak üzere,  İmparatorluğu yeniden şekillendirebilselerdi  tarihin seyri sadece bizim için değil, Ortadoğu ve Balkanlar için de farklı olurdu.

Burda kastedilen yeni yapılanma ; Üzerinde güneş batmayan İngiltere İmparatorluğu’nda, işlerin artık yürümeyeceğini anlayıp, sömürgelerinde 50’den fazla devlet kurarak ( İngiliz Milletler Topluluğu ),  ortaya güçlü, dinamik bir İngiltere çıkarmaları gibi,

Birçok alanda sıkıntıya giren Sovyetler Birliği  yöneticilerinin, artık işlerin mevcut yapıyla yürümeyeceğini görüp, kendi elleriyle birliği dağıtarak ve kontrolleri altındaki doğu Avrupa ülkelerini serbest bırakarak, Asya’da bağımsız Türk Devletlerinin kurulmasına izin vererek, ortaya dinamik bir Rusya çıkarmaları gibi.

Özellikle 19.yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı İmparatorluğu’nun sona geldiğini gösteren önemli hadiseler iyi anlaşılıp, Anadolu merkez olmak üzere Türk nüfusunun yoğun olduğu şehirleri ve bölgeleri, stratejik bölgeleri içine alan güçlü bir Türkiye ortaya çıkarılabilseydi, bugün petrol için Ortadoğu’ya göz diken  emperyal güçler için de caydırıcı bir güç olurdu.

1.Dünya Savaşı sonrasında tamamen İngiliz hakimiyetine giren Ortadoğu’da  İngilizler, savaşta Türklere karşı yanlarında yer alan Arap liderlerine ve onların çocuklarına, kendilerine yakın Arap Şeyhlerine göre sınırlar çizdiler, çeşitli devletler kurdular. Yapay nitelikli sınırlara göre kurulan devletlerin  aralarındaki  ilişkiler hiç olumlu seyretmemiş, bölgede sürekli gerginlik hakim olmuştur.

Aradan yüz yıl geçtikten sonra, ABD’nin baş rolde olduğu Batılı emperyal güçler, biz buraları size emaneteten vermiştik dercesine Ortadoğu’da kurdukları ve kuruluşlarına izin verdikleri devletletlerin bazılarında iç karışılıklar çıkararak petrol ve doğal gaz kaynaklarına çöktüler. Bazılarında da askeri üsler kurarak kontrolleri altına aldılar.

Osmanlı Devleti Filistin’de bir Yahudi Devletinin kurulmasına karşı olmuşsa da, bu topraklara Yahudi göçünü tam engelleyememiştir. 1. ve 2. Dünya Savaşlarının kargaşasında başta İngiliz ve Amerika olmak üzere çeşitli dış desteklerle, Yahudiler 1948 yılında  İsrail Devletini kurdular.

 İsrail’i kabullenmeyen Arap Devletleri ile yapılan savaşlarda, kazanan hep İsrail olmuş, sınırlarını genişletmiş ve Filistin’de iki devletli bir çözüme hiç razı olmamıştır.

Son bir yıldır Netenyahu yönetimi  7 Ekim Hamas saldırısı bahane ederek, Gazze’de  dünyanın gözü önünde çocuk kadın demeden soykırım yaparak, insanlık  suçu işlemeye devam etmektedir. ABD desteğinde ve korumasında yürüyen İsrail BM kararlarını hiçe saymakta, komşu ülkelere saldırmakta ve bölgeyi tehdit etmektedir.

Halen devam eden savaşta kadın çocuk demeden 50 bine yaklaşan Gazze’linin öldürülmesinden;  Yüzyıllarca ülkelerde dışlanan, soykırımlara maruz kalan bir toplumun temsilcileri olan bugünkü İsrail halkının ve İsrail dışında yaşayan Yahudilerin memnun olduğunu zannetmiyoruz.

Osmanlı İmparatorluğu yönünden 19.yüzyıl, ciddi tedbirler alınmadığı takdirde sona yaklaştığını gösteren hadiselerle doludur.  Yüzyıl, ordu başta olmak üzere her alanda yenilik yapmak isteyen 3. Selim’in tahttan indirilip katledilmesi ile sancılı başlamıştı. Her alanda devlette zaafiyet oluşmuş, bunu fırsat bilen Batılı devletler ve Rusya  kendi aralarında rekabete girmişler “ Hasta Adamın “ topraklarını paylaşmanın fırsatlarını aramaya başlamışlardı. Büyük tarihçi İlber Ortaylı 19.yüzyılı, İmparatorluğun en uzun yüzyılı diye adlandırır.

Bu yüzyılda içte ve dışta karşılaşılan önemli hadiselerde hep Batılı devletlerden, hatta Rusya’dan yardım istenmiş, bunun için de ağır bedeller ödenmiştir. Avrupa devletleri ve Rusya sürekli olarak Balkan milletlerin yanında olmuşlardır.  Eşit vatandaşlık, insan hakları konularında artan dış ve iç baskılar sebebiyle  Tanzimat ve İslahat Fermanları yayınlamak mecburiyetinde kalınmıştır.

  Fransız İhtilali Avrupa ülkeleri ve Osmanlı hakimiyetinde olan milletler başta olmak üzere, bütün dünyada  bağımsızlık, özgürlük, insan hakları düşüncelerini ortaya çıkarmıştı. Yunanlıların Mora’da yaptığı büyük Türk katliamından sonra,  Avrupa devletlerinin ve Rusya’nın desteğiyle bağımsız bir devlet olması İmparatolukta  bir ilk olmuştu (1830).

Osmanlı idarecileri Fransız İhtilalinin ortaya çıkardığı yeni gelişmelere karşı, 19.yüzyıl başlarında birliği sağlamak için Osmanlıcılık anlayışını geliştirmişlerdir. Bunun faydası olmayınca dağılmayı önlemek için yüzyılın son çeyreğinde İslamcılık anlayışını geliştirdiler. Bunun da müslüman tebaa da  bile faydasının olmadığı çok geçmeden anlaşılmıştır.

2.Abdülhamit İmparatorluğun içerde ve dışarda önemli meselelerinin olduğu buhranlı döneminde tahta çıktı (1876). Rusya’nın başını çektiği panslavizm akımı canlanmış, Balkanlarda isyanlar başlamıştı. Devlet, Kırım Savaşı’nda Batılı ülkelerden almaya başladığı borçları ödeyemeyeceğini bildirmiş, iflasını ilan etmişti. Bunun için devlet gelirlerinin önemli bir kısmı, yabancıların çoğunlukta olduğu bir komisyonun idaresine verilmek mecburiyetinde kalındı (Düyun-u Umumiye ).

Sultan 2.Abdülhamit dıştan  ve içten gelen  baskılar sebebiyle bir Anayasa hazırlattı ( Kanun-i Esasi ), Meclis kurdu  ( Meclis-i Umumi ) ve Meşrutiyeti ilan etti. Çok geçmeden Ruslarla çıkan savaş (93 Harbi) sebebiyle Anayasayı askıya aldı, Meclisi fesetti ve Meşrutiyetten vazgeçti.

Tarih seyrine devam etti. 93 Harbi diye adlandırılan, tarihimizde önemli bir yeri olan savaşta Rus orduları Yeşilköy’e (İstanbul) kadar geldi, daha sonraki yıllarda 2. Abdülhamit tahttan indirildi, 2.Meşrutiyet kargaşası içinde girdiğimiz Balkan Savaşları’nda Balkalar (Yurt) kaybedildi. Bu acılar tam yaşanamadan girdiğimiz 1.Dünya Savaşında elde kalan bütün toprakları kaybettik. Bu savaşlarda dört milyon insanımız cephelerde şehit oldu, esir edildi ve kayboldu. Binlerce aile Balkanlardan istanbul’a- Anadolu’ya göç etti.  Binlerce Türk Balkanlar’da, Ortadoğu’nun  çeşitli bölgelerinde katliama uğradı.

Ebette o yıllar detaylı olarak tarihçiler tarafından araştırılmaya devam edecek. Değişmez gerçek: Kısa bir süre içinde bir imparatorluk kaybettiğimizdir.

Hiç unutmamamız gereken 2. önemli gerçek: İmparatorluk kaybetmekle kalınmadı, Anadolu’ya gelip boğazımıza sarılanların elinden, üzerinde yaşadığımızı toprakları uçurumun kenarından Gazi Mustafa Kemal Atatürk sayesinde kurtarmış olmamızdır.

Tarih, akışı içinde hiç bir millete ayrıcalık yapmaz.  Her millet tarih içinde kaderini kendi belirler. O da,  başındaki yöneticilerin zamanı iyi okuması ve geleceği görmesine bağlıdır.