PATİ DOSTU ELLER
Bir gün bir kadın bir köpeğe yemek ve su verirken onu gören biri gülümseyerek “Köpekleri seviyorsunuz, ne kadar güzel!” der. “Hayır,” der kadın, “Hiç sevmem!” Diğeri şaşırır. “Ama” der, “Onları besliyorsunuz.” Cevap verir kadın: “Köpekleri sevmem, ama bu onların ihtiyaçlarını karşılamayacağım anlamına gelmez. Bende fazla yemek var, onun karnı aç. Benim bahçemde su var, o da susamış. Bunun sevmekle ne ilgisi var?” Kadın, duygu ve düşüncelerinden bağımsız, yaşam hakkından söz ediyordur. Devam eder konuşmaya: “Diyelim, sokakta bir adama araba çarptı. Yardım mı edeceğim, yoksa bu adamı sevip sevmediğimi mi düşüneceğim? Elin adamını niye seveyim? Düşmanım da olsa yardım ederim.” Doğanın tüm unsurlarının var olma hakkına saygı duyma hikâyesidir bu.
Bugün 4 Ekim Hayvanları Koruma Günü. Böyle günlerin amacı her ne kadar farkındalık yaratmak olsa da ne yazık ki bu günler birkaç etkinlik ve mesajın ötesine geçemiyor. Oysa farkındalık demek içselleştirmek demektir. Bu hafta 14 yıllık yol arkadaşım, kedim Bella’yı sonsuz uykusuna uğurladım. Bir kediye bu kadar anlam yüklemeyi anlamsız bulanlar da oldu, başsağlığı dileyenler de.
2012 yılından itibaren çalıştığım tüm kurumlarda öğrencilere ve yetişkinlere hayvan haklarını anlatmaya gayret ettim. ‘Pati Dostu Eller’ adıyla bir proje gerçekleştirdik, yurt içinde ve yurt dışında yaşam hakkına saygıyı anlattık. Yüzlerce öğrenciyi barınaklara götürdüm. O güne kadar bir hayvana dokunmamış ya da korkudan dokunamamış nicesi onlara dokundu, başlarını okşadı, sevdi. Aralarında hayvan sahiplenenler oldu. Halen “Hocam geçen bir yavru kedi gördüm, siz geldiniz aklıma.”, “Hocam ben bir köpek sahiplendim barınaktan.” yazanlar oluyor. Daha önemlisi, arkadaşlarım da dahil “Daha önce hayvanlar konusunda böyle düşünmezdim, şimdi çöp konteynerine bir şey atarken bile fırlatmıyorum, içinde bir kedi varsa başına gelmesin diye!” diyen güzel insanlar var.
Denizyıldızı misali
Birçok insan bu konuda ısrarlı durarak ve insanlara cephe almadan hayvanların neden hayatımızda olması gerektiğini anlatarak ve sabrederek denizyıldızı hesabı çabalıyor yıllardır. Ulaşılan güzelliklerin yanında hayvanların şiddet ve zorbalığa maruz kalmaya devam etmesi, bu çabanın sürmesi gerektiğinin de göstergesi. Çünkü biliyoruz ki; insan haklarını anlamak önce diğer canlıların haklarını anlamakla, insan hakkını korumak diğerlerinin hakkını korumakla başlıyor.
Bu çaba daha çok insan tarafından verilmeli. Hatta hayvan hakları, ağaç hakları okullarda ders olarak okutulmalı. Çünkü saygı küçükten büyüğe ilerleyen bir kavram. Kendinden aciz olanın hakkına saygı duymayı öğrenen insan bu kavramın içini doldurarak hayatına devam edebiliyor. Şiddet önce bitkiler ve hayvanlar, sonra çocuklar ve diğer insanlar üzerinden silsile yoluyla yayılıyor. Hani hep denir ya; çocuklara güzel bir dünya bırakmak... Bunun için dünyaya güzel çocuklar bırakmak zorundayız. Bunun yolu da onlara insanla birlikte doğanın tüm unsurlarının varlığına ve yaşam hakkına saygı duymayı öğretmekten, pati dostu eller yetiştirmekten geçiyor. Bunu yapabilmek de başlarken belirttiğim, bunu önce bizim içselleştirmemizle mümkün.
Çocukların da yetişkinlerin de okumasını önereceğim bir kitap var: Martıya Uçmayı Öğreten Kedi. Şili'li yazar Luis Sepulveda'nın bu kitabı, birbirinden çok farklı iki canlının bir arada yaşamasının, birbirini sevip saymasının öyküsünü anlatıyor. Okuduğunuzda bunun neden bu kadar önemli olduğunu bir kez daha anlayacaksınız. Unutmayın: Hayvanlar büyümeyen çocuklardır, onları incitmeyin. Merhametinizin kötülüklere mağlup olmaması için siz de eziyet edenlere değil minik bedenlere destek olun.