Oda Tiyatrosu
Yine aylardan Eylül. Ve tiyatro sezonu başladı.
Benim gibi tiyatro vazgeçilmezleri arasında olanlar için Eylül ayı yeni oyunlar, yeni tatlar demek.
Sezonu yeni bir oyunla değil tam tamına 17 yıldır sahnelenen bir oyunla açtım.
Oyunumuzun adı “Meyhanede”
Bir müzikal.
Buraya kadar belki her şey size normal gelebilir.
Amma velakin öyle değil.
Günümüzde sanat eşittir ticarete dönüşmüşken 45-50 kişilik salonda kalkıp 13-14 kişilik dev bir kadroyla oyun sergiliyor olabilmek tam bir yüce gönüllülüktür.
Ama benim gibi bir tiyatro sevdalısı bir yazar için Oda Tiyatrosu ile yollarımın kesişmemiş olması sanırım benim bir ayıbım.
Meyhanede müzikali sonrası beni bu sezon sergilenen oyunlarından arka arkaya iki oyuna davet etme nezaketlerini bir tiyatrosever olarak bu hoş davetlere icabet etmek benim için bir zevkti.
Önce “Ötenazi” sonra “Gorki” adlı oyunları bir solukta izledim.
Oyunları izlerken de oyunculukla da yakından ilgilenmeye başlamış biri olarak kafamda deli sorular varken bu soruların cevabını “Gorki” oyunu öncesi aldım.
Oda tTyatrosu aslında ticarethane mantığıyla yürütülmüyormuş.
Orası tam bir okul. Herkesin birbirine büyük bir saygı gösterdiği, usta oyuncularla yeni oyuncuların harmanlandığı bir okul.
Tüm bunların yanında tiyatro eğitimi alan ama maddi imkansızlıklar yüzünden tiyatroya gidemeyen gençlerin kapısını çaldığı ve ücretsiz oyunda izlediği bir okul.
Kapılarını çalan genç oyuncu adaylarına olan tavırlarını tevafuk eseri gözlemledim.
Ne en ufak bir kabalık nede kibir yoktu.
Bu samimi ve mütevazi davranışları beni hayli etkiledi.
Evet her yıl birçok ödül törenleri düzenleniyor.
Yılın en başarılı oyunundan tutunda akla gelen birçok branşta ödüller veriliyor.
Hatıra binaen ödül alanlardan tutun da sadece medyatik isimleri barındırdığı için oyunlara, oyunculara peynir ekmek gibi ödüllerin dağıtıldığı bu ülkede Oda Tiyatrosu fazlasıyla “ONUR ÖDÜLÜNÜ” hak ediyor.
Yaşasın Tiyatro!,
Yaşasın Oda Tiyatrosu ve Oda Tiyatrosu mantığı ile hareket eden tüm tiyatrolara…
Benim gibi tiyatro vazgeçilmezleri arasında olanlar için Eylül ayı yeni oyunlar, yeni tatlar demek.
Sezonu yeni bir oyunla değil tam tamına 17 yıldır sahnelenen bir oyunla açtım.
Oyunumuzun adı “Meyhanede”
Bir müzikal.
Buraya kadar belki her şey size normal gelebilir.
Amma velakin öyle değil.
Günümüzde sanat eşittir ticarete dönüşmüşken 45-50 kişilik salonda kalkıp 13-14 kişilik dev bir kadroyla oyun sergiliyor olabilmek tam bir yüce gönüllülüktür.
Ama benim gibi bir tiyatro sevdalısı bir yazar için Oda Tiyatrosu ile yollarımın kesişmemiş olması sanırım benim bir ayıbım.
Meyhanede müzikali sonrası beni bu sezon sergilenen oyunlarından arka arkaya iki oyuna davet etme nezaketlerini bir tiyatrosever olarak bu hoş davetlere icabet etmek benim için bir zevkti.
Önce “Ötenazi” sonra “Gorki” adlı oyunları bir solukta izledim.
Oyunları izlerken de oyunculukla da yakından ilgilenmeye başlamış biri olarak kafamda deli sorular varken bu soruların cevabını “Gorki” oyunu öncesi aldım.
Oda tTyatrosu aslında ticarethane mantığıyla yürütülmüyormuş.
Orası tam bir okul. Herkesin birbirine büyük bir saygı gösterdiği, usta oyuncularla yeni oyuncuların harmanlandığı bir okul.
Tüm bunların yanında tiyatro eğitimi alan ama maddi imkansızlıklar yüzünden tiyatroya gidemeyen gençlerin kapısını çaldığı ve ücretsiz oyunda izlediği bir okul.
Kapılarını çalan genç oyuncu adaylarına olan tavırlarını tevafuk eseri gözlemledim.
Ne en ufak bir kabalık nede kibir yoktu.
Bu samimi ve mütevazi davranışları beni hayli etkiledi.
Evet her yıl birçok ödül törenleri düzenleniyor.
Yılın en başarılı oyunundan tutunda akla gelen birçok branşta ödüller veriliyor.
Hatıra binaen ödül alanlardan tutun da sadece medyatik isimleri barındırdığı için oyunlara, oyunculara peynir ekmek gibi ödüllerin dağıtıldığı bu ülkede Oda Tiyatrosu fazlasıyla “ONUR ÖDÜLÜNÜ” hak ediyor.
Yaşasın Tiyatro!,
Yaşasın Oda Tiyatrosu ve Oda Tiyatrosu mantığı ile hareket eden tüm tiyatrolara…