Elmalılı’nın yeni meali çıkıyor
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın hiçbir yerde yayınlanmamış ikinci meali Mahya Yayınları’ndan çıkıyor. Araştırmacı Yazar Dr. Necmi Atik’in Latin harfleriyle yayına hazırladığı “Elmalılı Yeni Kur’ân Meali”, Yazır’ın kendi isteğiyle kaleme aldığı ve hiçbir yerde yayınlamadığı Kur’an-ı Kerim’in tercümesini içeriyor. Atik, bu ay içerisinde raflarda yerini alacak olan bu mealin, daha anlaşılır bir dille yazıldığını ve meallerdeki hatalı tercümelerle ortaya çıkan bütün kafa karışıklıklarını gidereceğini belirtiyor.
Doktorasını Elmalılı Hamdi Yazır’ın eserleri üzerine yapan Necmi Atik, Elmalılı’nın torunu Mehmet Hamdi Yazır’ın dedesine ait dev arşivinde uzun yıllar süren yoğun araştırma ve incelemelerde bulundu. Çalışmaları sırasında Elmalılı’nın kendi el yazması tefsir müsveddelerinin arasında Kur’an mealini tespit etti. Atik, “Baştan sona Elmalılı’nın kendi el yazısıyla yazılmış olan bir meali tespit ettim. Elmalılı’nın, 1935 yılında Hak Dini Kur’ân Dili adlı meşhur tefsiriyle birlikte yayınlanan mealiyle karşılaştırdığımda farklı bir meâl olduğunu gördüm. Ehlinin takdir edeceği üzere Kur’ân mealinin cümlelerindeki kelimelerin tamamen değiştirilmesi söz konusu olamaz, ama üslup, kelimeler ve dizayn farklı, daha düzgün cümleler kurmuş, daha farklı ve günümüz Türkçesi kullanmış. Son iki cüzü tamamen nazım olarak yazmış. Genelde Mekki olan, ahireti ve kıyameti anlatan bu iki cüz, şiirsel yazılmasıyla çok daha etkili olmuş” diye anlattı.
TÜRKÇE İBADETTE KULLANILIR ENDİŞESİ VARDI
1924 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı kurulup başkanlığına da Mehmet Rıfat Börekçi getirilince, Kur’an-ı Kerim’in mealini yazması için Mehmet Akif Ersoy’a, tefsirini ise Elmalılı Hamdi Yazır’a teklif edildi. İkisi de ilk başta bu işin ağır bir vebal olduğunu belirterek kabul etmek istemese de sonrasında kabul etti. 1926 yılında Mısır’a yerleşen Mehmet Akif Ersoy, devletin “Türkçe ibadet ana dilde ibadet” projesinde mealinin kullanılması endişesinden meali yayınlamaktan vazgeçti. Bunun üzerine Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından tefsiri yazmakta olan Elmalılı’dan Türkçe meali de yazması istendi. Elmalılı da tefsir ve mealin aynı anda basılması şartı ile bu görevi Mayıs 1932’de kabul etti.
YAZDIĞI MEALDEN RAHATSIZDI
1935 yılında Elmalılı’nın rızası dışında tefsirle birlikte mealin de basıldığını ifade eden Araştırmacı Atik, “Elmalılı, Türkçe ibadette mealinin kullanılacağından çekindiği için tefsirine gösterdiği özeni ilk yazdığı meale göstermiyor ve yazdığı mealden zaten rahatsız. Daha sonra baştan sona yeni bir meal yazıyor, belki de vefat edene kadar tekrar tekrar üzerinde çalıştığı eksiksiz bir meal. Elmalılı’nın hayatta olduğu dönemde hâlâ Türkçe ibadet sıkıntısı devam ettiğinden dolayı yazdığı meali tefsirden ayrı bir şekilde yayınlamaya cesaret edememiş olabilir” ifadelerini kullandı.
Elmalılı Hamdi Yazır’ın yeni çıkacak mealinin, ilkinden çok farklı olduğunu belirten Atik, “Bazı hüküm ayetlerini ilk mealinde müphem bıraktığı hep söylenir. Bu mealde müphem hiçbir şey yok, âyet-i kerimelere net olarak mana verdiğini göreceksiniz. Mana vermediklerinde de tefsirine bakılmasını işaret ettiğini anlıyoruz. Meal, reformist bir anlayışla yazılmadı, ehli sünnet inancının esas alındığı bir anlayışla yazıldı. Yayına hazırlarken günümüz ortaokul veya lise eğitimi almış birisinin anlayamayacağını tahmin ettiğimiz kelimelerin açıklamalarını aynı sayfanın sonunda verdik. Belki mealin diğer baskılarında açıklamasını verdiğimiz söz konusu kelimeler artabilir veya azalabilir, bunu zaman gösterecek” dedi.
Esmâ-i Hüsnâ’yı çevirmemiş
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın ilk meali ile yeni çıkacak meali arasındaki bazı farklar:
Sade, anlaşılır kelimelerle devrik olmayan cümleler kuruyor. Yüklem, özne, tümleç şeklinde olan Arapça söz dizilimi yerine özne, tümleç ve yüklem şeklinde Türkçe söz dizilimine yer veriyor. Bir kelimeye verilebilecek bir manayı yeterli görmeyip, ikinci ve bazı yerlerde üçüncü bir mana koyuyor. Orijinal ve dikkat çeken ifadeler kullanıyor. Bir ayetin tercümesinde cennete ‘Son konak’ demesi, ‘fiskos’, ‘işitkendir’, ‘ortaklamalar’ gibi yeni birçok ifadeler kullanması bunlara örnek. Türkçe deyimlere ve bazı mahallî ifadelere de yer veriyor. Âyet-i kerîmelerdeki Esmâ-i Hüsnâ’lara mana vermeyip olduğu gibi bırakıyor, ‘bilendir’, ‘işitendir’ yazmayıp ‘Âlim’ veya ‘Semi’ diye “tefsire muhtaç!” anlamında orijinal kelimeyi yazıyor.
Türkiye'den kaçırılıp ABD'ye götürülmüştü: 2 bin 500 yıllık eser yıllar sonra teslim edildi