ru24.pro
World News in Turkish
Сентябрь
2024

İthal Kar…

0

Olmaz tabii ki, kâr etmeyen şirket olmaz.

Onca çalışma yapacaksın, uygulama becerisi kazanacaksın, teknik, pratik bilgi edineceksin ama en önemli motivasyon kaynağına ulaşamayacaksın. Hükümetin olmayanı harcaması, borçlanması yüzünden fazladan bastığı paranın yarattığı enflasyonla eriyeceksin. Kâr edemeyeceksin. Kâr, kar aynı köktür. İkiz kardeştir. Sadece kardeşlerin biri şapka takmıştır. Karda, kârda güç katandır.

Mesela Erciyes dağına, Küre dağına keyif veren, estetik, güzellik, can katan da üzerindeki kardır. Dağın süsüdür kar. Dağların zirvesinde birikir, kendini bir süre muhafaza eder. Sıcaklar bastığında, en ihtiyaç olduğu zamanda çözülüverir. Akarsulara ovalara yayılır. Kar besler ovaları, toprakları, insanları. Aş olur, yarınına umut olur. Doğanın motivasyon kaynağı olur. Dünya döngüsü için çok gerekli yeraltı sularını besleyen de o dur. Potasyumu, demiri, kalsiyumu ortaya çıkaranda o dur. Toprağı zenginleştiren, bitkileri besleyen, insanlara bolluk, tokluk, huzur getirendir.

Evet kar ile kâr aynı köktendir. Kar huzur, motivasyon, bereket getirendir. Taa Orhun yazıtlarında bile “karıg” diye bahsedilir namından… Yine mızrağa da kargı derdik mesela… Çünkü mızrak, kargı keşfedildiği dönemde hayat kurtarandı. Kargı sayesinde av daha rahat yakalandı. Onunla beraber bereket, tokluk geldi. Kendini, çocuklarını koruyabildi, huzur geldi. Hücrelere enerji yükleyene, vücuda güç verene de karın dedik.

Şirketlerin de faaliyetleri sonucunda gelişimlerini sağlayan, katkı sunan, araştırma, istihdam, yeni ürün sağlama imkânı veren paraya da kâr dedik.

Zarar ise; kurum için, kuru, ıslanmamış, sağlıklı, çalışabilir, güçlü kalabilmiş anlamına gelen için, düşünülemeyendir. Sanırım bu sebeple Türkçe ismi dahi konmamış. Başka dilden alıntılanmış. Çünkü kurumlar, yokluk için kurgulanmaz. En ufağından, en büyüğüne istisnasız hepsinin tek varoluş sebebi çalışanını, devletini, halkını korumak, güçlü kılmaktır.

Lâkin bazen, özel ideolojiler ile inşaat gibi duran, durduran, rantsal üretim yoğun ekonomiler dayatılabilir. İlk etapta kolay para, yüksek kazanç bazılarına tatlı gelir. Sanayiler de sermayelerini bu alana kaydırmaya başlayabilir. Haliyle bu sefer de kalan az sermaye ile üretimde daralma olur. Kurumlar hızla küçülür. Bir süre sonra da siyasi afetlerin oluşmadığı, rantsal üretime geçmemiş ülkeler ile rekabet edemez olur. Faaliyet kazancı; ranta oranla düştükçe ya da zarar ettikçe, yeni ürün ya da mevcut ürünü dahi geliştirmez, araştırmaz olurlar. Belirli olanlar, hızla belirsizleşir. Görülebilen, görülemez olur. Önünü aydınlatan ışıldağın söner. Gelişim durur, ithalat artar, enflasyon daha da artar, borçlar ödenemez olur. Şirket kapanışları başlar. Ülkenin kaleleri bir bir konkordato ilan eder, yıkılır. Özellikle teknolojik olarak daha basit, uygulaması nispeten kolay sektörler hızlı yok olur.

Artan piyasa oranlarını engellemek için baskı kurulursa, işler daha da karışır. Döviz kurunun doğal artışını engelleme gayreti doğabilir. Çünkü ithalatçı bu kur artışından rahatsız olur. Pazarı yaptığı ülkeyi, en azından şimdilik sömürmeye devam etmesi gerekmektedir. Sömürülmek istenen ülkede artmış maliyet ile aynı oranda enflasyon açıklanmayabilir. Bu da yerli sermayenin ranta, faize daha hızlı kaymasına sebep olur. Sanayici ürettiği mala, hissedilen enflasyon kadar zam yapamaz. Ve enflasyona yenilir.

Çalışarak enflasyonu yenemeyeceklerini gören şirketler işleri azaltır ya da tamamen bırakır. Parasal birikime, ranta, faize, fona kayar.

Çalışarak, hissedilen enflasyondan fazla kazanamayacağını gören gençler de çalışanlar da talih oyunlarında şansını arar. Vahşi kapitalizmin en acımasız finansal yatırımlarında umut arar. Çıkış bulamaz, “Çalışmadan kazanabilirsin” diyenlere inanmak ister. Faiz, rant reklamları Tv’de dönmeye başlar. Sonu karanlığa giden “Kolay para kazanabilirsin” aldatmalı özendirme başlar. Evlerde bitcoin kazıları başlar. Üretim azalır. Konkordatolar ardı ardına gelir.

Asıl olarak konkordato zaman kazandırma aracıdır. Bankalar bile bu dönemde kredilerini geri isteyemez. Konkordato kuruma zaman kazandırma sürecidir. Lâkin kurum, eriyen piyasaya da gelecek göremez. Konkordato sürecinde ana faaliyetine odaklanması beklenen kurum, bunu piyasadan kaçış olarak görür. İşi iflasa götürür.

Ülkemizde ilk yedi ayda konkordato ilan eden firmaların sayısı şimdiden geçen yılı geçmiş. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği verilerine göre kapanan firma sayısı geçen yıla kıyas ile %40 artmış. Yeni kurulan firma ise %4 artmış.

Bak bu da bir afettir. Siyasi afet… Hatta bu siyasi afetler doğal afetlerden de tehlikelidir. Daha fazla insana zarar verir. İflas etmiş kurumların onca zaman uğraşıp geliştirdiği insan kaynağı boşa çıkar. Usta başının tecrübeleri, onun yetiştirdiği mavi yakalılar bilgi birikimi boşa çıkar. Ürettiği ürün hakkında aldığı onca eğitim heba olur. Varsa yurtdışından TL karşılığında aldığı eğitim, araştırma, millileştirilmiş mikro ekonomi ziyan olur, gider. Kobilerin çoğu aile şirketi, bu gelenek zarar görür. Ailelerin sermayeleri, babadan oğula geçen tecrübeler, ürün yelpazesi kaybolur. Bunca tecrübe, bilinç, ehil olma, tekrar kazanmak isteyeceğinde çok yüksek maliyetlere çıkacak entelektüel birikim uçar gider. Sadece para maliyeti değil, onca harcanmış zamanda uçar gider. Yüzlerce yıllık tecrübe üretimden çekilir.

Dağın zirvesine düşmüş bir kardan beklenti, zirveye yakışır olmaktır. O naif, bilgeliği ile yavaşça erimesi beklenir. Dağdan aşağıya, toprağa, tabakaya yavaşça ulaşması beklenir. Süzülürken zirveden toprağa, ağaca, çalıya, böceğe, hayvana dokunması, doğayı beslemesi, onlardan da lezzet alması ve kendisinin de tatlanması beklenir.

Zirvedeki karın, çığ şeklinde aşağıya paldır güldür yuvarlanması ise beklenmez. Böyle bir çığ, çığlık attırır, bağırttırır. Beklenen asil kar davranışı bu olamaz. Nasıl ki kar ithal edilmezse, ithalat yoğun bir yerde de kâr elde edilmez.