İNSANLIK KENDİ SONUNU GETİRECEK ATOM BOMBASINI NASIL İCAT ETTİ
Nükleer silah, nükleer reaksiyon ve nükleer fisyon birlikte kullanılmasıyla ya da çok daha kuvvetli bir füzyonla elde edilen yüksek yok etme gücüne sahip silahtır. Genel patlayıcılardan farklı olarak çok daha fazla zarar vermek amaçlı kullanılır.
Atom bombası, patlamanın kontrolsüz çekirdek tepkimesi yoluyla sağlandığı bir bomba modelidir. Çekirdek tepkimesi zincirleme ve çok hızlı gerçekleştiğinden ortaya devasa boyutta bir enerji açığa çıkar ve bu da patlama ile beraberinde şok dalgası ortaya çıkarır.
Projenin başlangıcı 1938'de Alman kimyagerler Otto Hahn ve Fritz Strassmann'ın nükleer fisyonu keşfetmesi ve bunun sonucunda Lise Meitner ve Otto Frisch tarafından yapılan teorik açıklama, atom bombasının geliştirilmesini teorik olarak mümkün bir hale getirdi.
Hitler, atom bombası üretmeye çok yaklaşmıştı: Nazi bilim insanlarının uranyum küpleri ile ilgili ayrıntılar ilk kez ortaya çıktı. AYRICA HİTLER Almanya’sı Ruslara saldırıp Sibirya’yı işgal etmeyi de planlıyordu ancak o yıllarda imal edilen savaş araçlarının motorları aşırı soğuklarda çalışmamaktaydı Hitler emir verdi; susuz hava ile sogutmalı araçlar yapın İlk kez hava ile soguyan patlamalı motor Almanlar tarafından gerçekleştirildi
SU GİBİ AKSIN KALE GİBİ SAĞLAM KÖPEK GİBİ SADIK OLSUN Akan su kale ve köpek figürlü ilk susuz motorlu
WOLKSWAGEN araç fabrikalarında imal edilip Alman askeri sistemine üretilen araçlar entegre olmuştu…
Atom enerjisinin silahlarda kullanılabileceğini öngören Albert Einstein, dönemin ABD Başkanı Roosevelt’e bir mektup yazarak Almanya’nın II. Dünya Savaşı başlamadan Atom enerjisini keşfetmeye çok yakın olduğunu, bunu savaşta yıkıcı bir güç olarak kullanmaya karar verdiğini bildirdi.
Einstein ve arkadaşlarının yaptığı uyarıları dikkate alan ABD hükümeti bu gelişmelerin üzerine teyakkuza geçti.
Bilim insanları, Nazi Almanya'sının lideri Adolf Hitler'in 2. Dünya Savaşı sırasında atom bombası yapmak amacıyla inşa ettirdiği nükleer tesiste bulunan uranyum küplerine ilişkin kapsamlı bir inceleme yaptıklarını duyurdu. Yüzlerce küpün, Naziler tarafından tam olarak çalışmaya yakın bir nükleer reaktör inşa etmek için kullanıldığı belirtildi.
Ancak, deneyler sonuçlanmadan savaş sona erince reaktör ABD'li askerler tarafından dağıtıldı ve 664 uranyum küpü, birçoğu kaybolup karaborsada satılmadan önce ABD'ye gönderildi. Böylelikle insanlık tarihinin görebileceği en kötü felaketlerden biri daha gerçekleşmedi.
ABD’nin Washington eyaletinde bulunan Kuzeydoğu Pasifik Ulusal Laboratuvarı'nda bulunan bir araştırma ekibi, Amerikan laboratuvarlarındaki gizemli uranyum küplerinin bir zamanlar Nazi Almanyası'nın başarılı bir nükleer program oluşturma çabalarının bir parçası olduğuna inandıklarını açıkladı.
Dünyanın biyolojik silah üretiminde lider ülkesi Almanlardı Amerikalılar ise Almanlardan kaçıracakları bilim adamları ile daha etkili bombalar ve silahlar üretmeyi planlamaktaydılar
Almanya’dan ABD'ye götürülen bilim adamları arasında başta doktorlar, roket bilimciler, havacılık ve uzay bilimciler, mimarlar, güdüm sistemleri, radar ve uydular üzerinde çalışan elektronikçiler, malzeme bilimciler, biyolojik ve kimyasal silah uzmanları, tıp araştırmacıları ve kimya mühendisleri bulunuyordu…
Julius Robert Oppenheimer (22 Nisan 1904 - 18 Şubat 1967), Amerikalı teorik fizikçi ve İkinci Dünya Savaşı sırasında Manhattan Projesi'nin Los Alamos Laboratuvarı direktörüydü. Kendisi genellikle "atom bombasının babası" olarak anılır.
Oppenheimer, 1939 yılında, İtalyan fizikçi Enrico Fermi'nin Chicago Üniversitesi'ndeki nükleer reaktör çalışmalarına katıldı. Bu çalışmalar, nükleer enerjinin kullanımı konusunda ilk adımların atılmasına öncülük etti. Daha sonra Oppenheimer, 1942 yılında Manhattan Projesi'nin başına getirildi ve bu proje kapsamında Los Alamos'ta bir araştırma merkezi kurdu.
Oppenheimer ve ekibi, atom bombasının geliştirilmesinde önemli bir ilerleme kaydettiler ve Temmuz 1945'te ilk atom bombası, New Mexico'da gerçekleştirilen bir testte patlatıldı.
Trinity deneyinin ardından, Oppenheimer içsel çatışmalarla boğuştu. Atom bombasının yıkıcı gücünü ilk elden tecrübe etmek, onun ruhsal dünyasında derin bir yara açtı. Hiroşima ve Nagasaki'deki yıkım, onun vicdanında derin bir acı ve sorumluluk duygusu yarattı. Bilimin sınırlarını zorlarken aynı zamanda insanlığın kırılganlığıyla da yüzleşti.
Daha sonra Hiroşima ve Nagasaki'ye atılan atom bombaları, savaşın sona ermesine yol açtı. Ancak, Oppenheimer, atom bombasının kullanımı konusunda tartışmalar yaşandı ve sonunda bu konudaki görüşleri nedeniyle hükümet tarafından suçlandı.
Oppenheimer, bilim insanı kimliğinin ötesinde politik ve toplumsal bir figürdü. Soğuk Savaş döneminde, nükleer silahların kontrol edilmesi ve sınırlanması için aktif bir şekilde mücadele etti.
Ancak, Amerikan hükümeti tarafından güvenlik endişeleriyle karşı karşıya bırakılarak dışlanması, trajik bir ironi oluşturdu. Toplumsal ve politik etkileri, Oppenheimer'ın hikâyesini sadece bir bilim insanının değil, aynı zamanda insanlığın geleceğini şekillendiren bir figürün hikâyesi haline getirdi. İnsanlığın geleceğinden bahsederken tüm bedensel engellere rağmen düşüncelerini paylaşıp geliştirebilen Hawking bizi heyecanlandıracak ve şaşırtacaktır.
Bu büyük dahi yalnızca bilim dünyasında değil, aynı zamanda kültürel ve düşünsel alanlarda da derin izler bıraktı. Fiziksel dünyanın sırlarını çözerken, insanlığın iç dünyasına da ışık tuttu. Entelektüel merakı, sanata ve felsefeye olan ilgisi, onu sadece bir bilim insanı olarak değil, aynı zamanda bir düşünür ve sanatsever olarak da öne çıkardı. Oppenheimer'ın hikâyesi, bilimin sınırlarını zorlayan bir dâhinin yanı sıra insanlığın kolektif bilincinde derin bir iz bırakan bir figürün hikayesidir.
Oppenheimer, bilimin ve teknolojinin insanlığa getirdiği hem umut dolu hem de karanlık yönleriyle dolu bir hikâyenin merkezinde yer alıyor. Onun hikâyesi, insanlığın kırılganlığını ve bilimin sınırsız potansiyelini bir araya getirerek, modern dünyanın karmaşıklığını ve çelişkilerini yansıtıyor.
Oppenheimer'ın hayatı, bilimsel başarıları kadar, içsel çatışmaları ve etik sorumluluklarıyla da doludur. Trinity deneyinin ardından duygusal bir çöküş yaşadı. Atom bombasının yıkıcı gücünü ilk elden tecrübe etmek, onun içsel dünyasında derin bir sarsıntı yarattı. Ölümün gücünü ilk elden tecrübe ettiği bu an, Oppenheimer için kendi varoluşunun ve insanlığın geleceğinin üzerinde derin bir düşünce yolculuğunu başlattı.
Bhagavad Gita'nın dizeleriyle ifade ettiği gibi, bilim ve teknolojinin getirdiği güç, insanlığın varoluşu üzerinde derin bir etki bırakmıştır. Oppenheimer, kendi icatlarının yıkıcı potansiyeli karşısında derin bir vicdan mücadelesi yaşadı. Bu mücadele, bilimin sadece insanlığa getirdiği yenilikleri değil, aynı zamanda getirdiği sorumlulukları da gözler önüne serdi.
Oppenheimer'ın hikâyesi, sadece bilim alanında değil, aynı zamanda politika ve toplum alanlarında da önemli etkilere sahiptir. II. öSavaşı'nın ardından, Soğuk Savaş döneminde nükleer silahların kontrol edilmesi ve sınırlanması için çaba harcadı. Ancak, politik görüşleri ve geçmişi nedeniyle Amerikan hükümeti tarafından hedef alındı. Güvenlik endişeleriyle karşı karşıya kalan Oppenheimer, 1954'te güvenlik yetkilileri tarafından güvenilir olmadığı gerekçesiyle federal hükümetten çıkarıldı.
Oppenheimer'ın mirası, sadece bilim dünyasında değil, aynı zamanda kültürel ve düşünsel alanlarda da derin izler bıraktı. Fiziksel dünyanın sırlarını çözerken, insanlığın iç dünyasına da ışık tuttu. Entelektüel merakı, sanata ve felsefeye olan ilgisi, onu sadece bir bilim insanı olarak değil, aynı zamanda bir düşünür ve sanatsever olarak da öne çıkardı.
Oppenheimer'ın hikâyesi, bilimin sınırlarını zorlayan bir dâhinin yanı sıra insanlığın kolektif bilincinde derin bir iz bırakan bir figürün hikâyesidir. Bir diğer tarihe adını yazdırmış bilim insanı Galileo ise dönemin muhafazakarlığından nasibini alıp kendisinin değeri sonradan anlaşılacaktır.
6 ve 9 Ağustos 1945’te Hiroşima ve Nagazaki şehirleri ilk atom bombasıyla vuruldu. II. Bu olaylar. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru gerçekleşti. Amerika Birleşik Devletleri atom bombaları yaratmış ve bunları Japonya’ya karşı kullanmıştı; bu da savaşın sonuçlanmasına önemli ölçüde yardımcı oldu. 6 Ağustos 1945’te Hiroşima’ya atılan Küçük Çocuk atom bombasının patlamasına tanık olundu ve 9 Ağustos 1945’te Nagazaki’ye atılan Şişman Adam atom bombasının patlamasına tanık olundu.
Amerika Birleşik Devletleri, Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atılmasıyla Japonya’nın önemli bir yıkıma maruz kalacağına ve dolayısıyla teslim olma ihtimalinin daha yüksek olacağına inanıyordu. Atom bombası, önceki savaş silahlarından önemli ölçüde daha yıkıcı olduğu için çatışmanın durması için baskı yaptı. Siyasi hedefler Sovyetler Birliği’nin savaşa girme planı ve Japonya’nın boyun eğmemesi halinde Sovyetler Birliği’nin Asya’da daha fazla nüfuz sahibi olacağı ihtimali, Amerika Birleşik Devletleri’nin de dikkate aldığı siyasi mülahazalardı.
Amerika Birleşik Devletleri, savaşı sona erdirmek için Japonya’nın mümkün olan en kısa sürede teslim olmasını istedi. Bu nedenle Japonya’nın teslimiyetini hızlandırmak ve İkinci Dünya Savaşı’nı sona erdirmek için Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombaları atıldı. İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesine yardımcı olan taktiksel bir seçimdi. Çok tartışılan bu silahlı saldırılar, sivillerin ölümü açısından korkunç bir trajediye yol açtı.
Bu iki saldırı sonucunda binlerce kişi hayatını kaybederken, çok daha fazlası da ağır sağlık sorunları yaşadı. Atom silahlarının kullanılması savaşın sona ermesini sağladı ve Japonya’nın teslimiyetini hızlandırdı. Bu olaylar, şimdiye kadar kullanılan en yıkıcı silahların örnekleri olarak tarihe geçmiş ve dünya çapında nükleer silahların nasıl kullanıldığı üzerinde önemli bir etkiye sahip olmuştur.
Atom bombaları patladığında kişinin sağlığı üzerinde uzun vadeli olumsuz etkiler yaratabilecek çok büyük zarar verici etkilere sahiptir.
Atom bombası patlamaları aşırı yüksek sıcaklıklar ve büyük miktarda enerji üretir. Sonuç olarak binalar, altyapı ve insanlar da dahil olmak üzere patlama noktasına yakın olan her şey anında yok olabiliyor. Patlama merkezinin yakınında bulunan binaların ve kişilerin tamamen yok olması muhtemeldir.
Atom bombaları şok dalgası olarak bilinen güçlü bir basınç dalgası üretir. Bu şok dalgası, yapıları ve binaları alt üst etme, bireyleri fırlatma ve iç organlara zarar verme gücüne sahiptir.
Atom bombası patlamaları, nükleer fisyon veya füzyon olaylarını içerdiğinden radyoaktif parçacıklar üretir. Bir patlamanın ardından bu radyoaktif kimyasallar uzun süre radyasyon yayabilir. Kanser, genetik anormallikler ve diğer önemli sağlık sorunları radyasyona maruz kalma sonucu ortaya çıkabilir.
Ciltteki termal yanıklar, atom bombası patlamasının ürettiği ısıdan kaynaklanabilir. Patlamadan uzak olsalar bile insanlar ciddi yanıklara maruz kalabilir.
Büyük ölçekli bir atom bombası patlaması atmosferin duman ve tozla dolmasına neden olarak güneşi engelleyebilir. Nükleer kış bundan kaynaklanabilecek bir olgudur. Açlık ve çevre felaketi, tarıma ve iklime zarar verecek nükleer bir kıştan kaynaklanabilir.
Atom bombası patlamaları kişinin sağlığı üzerinde uzun vadeli sonuçlar doğurabilir. Radyasyona maruz kalmak kanser, kalp hastalığı, doğum sorunları ve diğerleri gibi önemli hastalıklara neden olabilir. Patlamadan yıllar sonra bile bu sonuçlar hala belirgindir.
Atom bombası patlamaları sadece bedensel zarara değil aynı zamanda psikolojik sıkıntıya da neden olur. Uzun süreli travma sonucunda patlama mahallinde bulunanların psikiyatrik sorunları olabilir.
Hiroşima üzerinde patlatılan atom bombası 15 bin ton TNT'ye eşitti. Bomba 13 kilometrekarelik alda etkili oldu. Tüm binaların yaklaşık yüzde 70'ini yerle bir etti ve yaktı.
Bu tarihten üç gün sonra ABD Japonya’ya bir atom bombası daha attı. Bu kez hedefte Nagazaki vardı. Bomba 6,7 kilometrekarelik bir alanı tamamen yok etti. Her iki saldırıda da yer sıcaklığı 4 bin °C'lere ulaştı ve radyoaktif yağmur yağdı.
1945'in sonuna kadar Hiroşima’da yaklaşık 140 bin, Nagazaki’de de yaklaşık 74 bin kişi öldü. Her iki şehirde toplamda yaklaşık 210 bin kişi daha hayatta kaldı.
Bugün Japonya’da Hiroşima ve Nagazaki bombalamalarından sağ kurtulanlar için kullanılan bir tabir var. Hibakusha! Ancak hibakushalar yıllarca kanser ve kronik hastalıklarla mücadele etti.
Hayatta kalanlar arasında lösemi vakaları gözle görülür şekilde arttı. Yaklaşık 10 yıl sonra tiroid, meme, akciğer ya da diğer kanser türlerine yakalananlar, benzer hastalardan çok daha yüksek oranlarda acı çektiler.
Bombalamalara maruz kalan hamile kadınlar, bebeklerinde daha yüksek oranda düşük ve ölüm oranları yaşadı; çocuklarının zihinsel engelli olma, büyümede bozulma ve kanser riskinde artış olma olasılığı daha yüksekti.
Atom bombası, patlamanın kontrolsüz çekirdek tepkimesi yoluyla sağlandığı bir bomba modelidir. Çekirdek tepkimesi zincirleme ve çok hızlı gerçekleştiğinden ortaya devasa boyutta bir enerji açığa çıkar ve bu da patlama ile beraberinde şok dalgası ortaya çıkarır.
Projenin başlangıcı 1938'de Alman kimyagerler Otto Hahn ve Fritz Strassmann'ın nükleer fisyonu keşfetmesi ve bunun sonucunda Lise Meitner ve Otto Frisch tarafından yapılan teorik açıklama, atom bombasının geliştirilmesini teorik olarak mümkün bir hale getirdi.
Hitler, atom bombası üretmeye çok yaklaşmıştı: Nazi bilim insanlarının uranyum küpleri ile ilgili ayrıntılar ilk kez ortaya çıktı. AYRICA HİTLER Almanya’sı Ruslara saldırıp Sibirya’yı işgal etmeyi de planlıyordu ancak o yıllarda imal edilen savaş araçlarının motorları aşırı soğuklarda çalışmamaktaydı Hitler emir verdi; susuz hava ile sogutmalı araçlar yapın İlk kez hava ile soguyan patlamalı motor Almanlar tarafından gerçekleştirildi
SU GİBİ AKSIN KALE GİBİ SAĞLAM KÖPEK GİBİ SADIK OLSUN Akan su kale ve köpek figürlü ilk susuz motorlu
WOLKSWAGEN araç fabrikalarında imal edilip Alman askeri sistemine üretilen araçlar entegre olmuştu…
Atom enerjisinin silahlarda kullanılabileceğini öngören Albert Einstein, dönemin ABD Başkanı Roosevelt’e bir mektup yazarak Almanya’nın II. Dünya Savaşı başlamadan Atom enerjisini keşfetmeye çok yakın olduğunu, bunu savaşta yıkıcı bir güç olarak kullanmaya karar verdiğini bildirdi.
Einstein ve arkadaşlarının yaptığı uyarıları dikkate alan ABD hükümeti bu gelişmelerin üzerine teyakkuza geçti.
Bilim insanları, Nazi Almanya'sının lideri Adolf Hitler'in 2. Dünya Savaşı sırasında atom bombası yapmak amacıyla inşa ettirdiği nükleer tesiste bulunan uranyum küplerine ilişkin kapsamlı bir inceleme yaptıklarını duyurdu. Yüzlerce küpün, Naziler tarafından tam olarak çalışmaya yakın bir nükleer reaktör inşa etmek için kullanıldığı belirtildi.
Ancak, deneyler sonuçlanmadan savaş sona erince reaktör ABD'li askerler tarafından dağıtıldı ve 664 uranyum küpü, birçoğu kaybolup karaborsada satılmadan önce ABD'ye gönderildi. Böylelikle insanlık tarihinin görebileceği en kötü felaketlerden biri daha gerçekleşmedi.
ABD’nin Washington eyaletinde bulunan Kuzeydoğu Pasifik Ulusal Laboratuvarı'nda bulunan bir araştırma ekibi, Amerikan laboratuvarlarındaki gizemli uranyum küplerinin bir zamanlar Nazi Almanyası'nın başarılı bir nükleer program oluşturma çabalarının bir parçası olduğuna inandıklarını açıkladı.
Dünyanın biyolojik silah üretiminde lider ülkesi Almanlardı Amerikalılar ise Almanlardan kaçıracakları bilim adamları ile daha etkili bombalar ve silahlar üretmeyi planlamaktaydılar
Almanya’dan ABD'ye götürülen bilim adamları arasında başta doktorlar, roket bilimciler, havacılık ve uzay bilimciler, mimarlar, güdüm sistemleri, radar ve uydular üzerinde çalışan elektronikçiler, malzeme bilimciler, biyolojik ve kimyasal silah uzmanları, tıp araştırmacıları ve kimya mühendisleri bulunuyordu…
Julius Robert Oppenheimer (22 Nisan 1904 - 18 Şubat 1967), Amerikalı teorik fizikçi ve İkinci Dünya Savaşı sırasında Manhattan Projesi'nin Los Alamos Laboratuvarı direktörüydü. Kendisi genellikle "atom bombasının babası" olarak anılır.
Oppenheimer, 1939 yılında, İtalyan fizikçi Enrico Fermi'nin Chicago Üniversitesi'ndeki nükleer reaktör çalışmalarına katıldı. Bu çalışmalar, nükleer enerjinin kullanımı konusunda ilk adımların atılmasına öncülük etti. Daha sonra Oppenheimer, 1942 yılında Manhattan Projesi'nin başına getirildi ve bu proje kapsamında Los Alamos'ta bir araştırma merkezi kurdu.
Oppenheimer ve ekibi, atom bombasının geliştirilmesinde önemli bir ilerleme kaydettiler ve Temmuz 1945'te ilk atom bombası, New Mexico'da gerçekleştirilen bir testte patlatıldı.
Trinity deneyinin ardından, Oppenheimer içsel çatışmalarla boğuştu. Atom bombasının yıkıcı gücünü ilk elden tecrübe etmek, onun ruhsal dünyasında derin bir yara açtı. Hiroşima ve Nagasaki'deki yıkım, onun vicdanında derin bir acı ve sorumluluk duygusu yarattı. Bilimin sınırlarını zorlarken aynı zamanda insanlığın kırılganlığıyla da yüzleşti.
Daha sonra Hiroşima ve Nagasaki'ye atılan atom bombaları, savaşın sona ermesine yol açtı. Ancak, Oppenheimer, atom bombasının kullanımı konusunda tartışmalar yaşandı ve sonunda bu konudaki görüşleri nedeniyle hükümet tarafından suçlandı.
Oppenheimer, bilim insanı kimliğinin ötesinde politik ve toplumsal bir figürdü. Soğuk Savaş döneminde, nükleer silahların kontrol edilmesi ve sınırlanması için aktif bir şekilde mücadele etti.
Ancak, Amerikan hükümeti tarafından güvenlik endişeleriyle karşı karşıya bırakılarak dışlanması, trajik bir ironi oluşturdu. Toplumsal ve politik etkileri, Oppenheimer'ın hikâyesini sadece bir bilim insanının değil, aynı zamanda insanlığın geleceğini şekillendiren bir figürün hikâyesi haline getirdi. İnsanlığın geleceğinden bahsederken tüm bedensel engellere rağmen düşüncelerini paylaşıp geliştirebilen Hawking bizi heyecanlandıracak ve şaşırtacaktır.
Bu büyük dahi yalnızca bilim dünyasında değil, aynı zamanda kültürel ve düşünsel alanlarda da derin izler bıraktı. Fiziksel dünyanın sırlarını çözerken, insanlığın iç dünyasına da ışık tuttu. Entelektüel merakı, sanata ve felsefeye olan ilgisi, onu sadece bir bilim insanı olarak değil, aynı zamanda bir düşünür ve sanatsever olarak da öne çıkardı. Oppenheimer'ın hikâyesi, bilimin sınırlarını zorlayan bir dâhinin yanı sıra insanlığın kolektif bilincinde derin bir iz bırakan bir figürün hikayesidir.
Oppenheimer, bilimin ve teknolojinin insanlığa getirdiği hem umut dolu hem de karanlık yönleriyle dolu bir hikâyenin merkezinde yer alıyor. Onun hikâyesi, insanlığın kırılganlığını ve bilimin sınırsız potansiyelini bir araya getirerek, modern dünyanın karmaşıklığını ve çelişkilerini yansıtıyor.
Oppenheimer'ın hayatı, bilimsel başarıları kadar, içsel çatışmaları ve etik sorumluluklarıyla da doludur. Trinity deneyinin ardından duygusal bir çöküş yaşadı. Atom bombasının yıkıcı gücünü ilk elden tecrübe etmek, onun içsel dünyasında derin bir sarsıntı yarattı. Ölümün gücünü ilk elden tecrübe ettiği bu an, Oppenheimer için kendi varoluşunun ve insanlığın geleceğinin üzerinde derin bir düşünce yolculuğunu başlattı.
Bhagavad Gita'nın dizeleriyle ifade ettiği gibi, bilim ve teknolojinin getirdiği güç, insanlığın varoluşu üzerinde derin bir etki bırakmıştır. Oppenheimer, kendi icatlarının yıkıcı potansiyeli karşısında derin bir vicdan mücadelesi yaşadı. Bu mücadele, bilimin sadece insanlığa getirdiği yenilikleri değil, aynı zamanda getirdiği sorumlulukları da gözler önüne serdi.
Oppenheimer'ın hikâyesi, sadece bilim alanında değil, aynı zamanda politika ve toplum alanlarında da önemli etkilere sahiptir. II. öSavaşı'nın ardından, Soğuk Savaş döneminde nükleer silahların kontrol edilmesi ve sınırlanması için çaba harcadı. Ancak, politik görüşleri ve geçmişi nedeniyle Amerikan hükümeti tarafından hedef alındı. Güvenlik endişeleriyle karşı karşıya kalan Oppenheimer, 1954'te güvenlik yetkilileri tarafından güvenilir olmadığı gerekçesiyle federal hükümetten çıkarıldı.
Oppenheimer'ın mirası, sadece bilim dünyasında değil, aynı zamanda kültürel ve düşünsel alanlarda da derin izler bıraktı. Fiziksel dünyanın sırlarını çözerken, insanlığın iç dünyasına da ışık tuttu. Entelektüel merakı, sanata ve felsefeye olan ilgisi, onu sadece bir bilim insanı olarak değil, aynı zamanda bir düşünür ve sanatsever olarak da öne çıkardı.
Oppenheimer'ın hikâyesi, bilimin sınırlarını zorlayan bir dâhinin yanı sıra insanlığın kolektif bilincinde derin bir iz bırakan bir figürün hikâyesidir. Bir diğer tarihe adını yazdırmış bilim insanı Galileo ise dönemin muhafazakarlığından nasibini alıp kendisinin değeri sonradan anlaşılacaktır.
6 ve 9 Ağustos 1945’te Hiroşima ve Nagazaki şehirleri ilk atom bombasıyla vuruldu. II. Bu olaylar. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru gerçekleşti. Amerika Birleşik Devletleri atom bombaları yaratmış ve bunları Japonya’ya karşı kullanmıştı; bu da savaşın sonuçlanmasına önemli ölçüde yardımcı oldu. 6 Ağustos 1945’te Hiroşima’ya atılan Küçük Çocuk atom bombasının patlamasına tanık olundu ve 9 Ağustos 1945’te Nagazaki’ye atılan Şişman Adam atom bombasının patlamasına tanık olundu.
Amerika Birleşik Devletleri, Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atılmasıyla Japonya’nın önemli bir yıkıma maruz kalacağına ve dolayısıyla teslim olma ihtimalinin daha yüksek olacağına inanıyordu. Atom bombası, önceki savaş silahlarından önemli ölçüde daha yıkıcı olduğu için çatışmanın durması için baskı yaptı. Siyasi hedefler Sovyetler Birliği’nin savaşa girme planı ve Japonya’nın boyun eğmemesi halinde Sovyetler Birliği’nin Asya’da daha fazla nüfuz sahibi olacağı ihtimali, Amerika Birleşik Devletleri’nin de dikkate aldığı siyasi mülahazalardı.
Amerika Birleşik Devletleri, savaşı sona erdirmek için Japonya’nın mümkün olan en kısa sürede teslim olmasını istedi. Bu nedenle Japonya’nın teslimiyetini hızlandırmak ve İkinci Dünya Savaşı’nı sona erdirmek için Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombaları atıldı. İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesine yardımcı olan taktiksel bir seçimdi. Çok tartışılan bu silahlı saldırılar, sivillerin ölümü açısından korkunç bir trajediye yol açtı.
Bu iki saldırı sonucunda binlerce kişi hayatını kaybederken, çok daha fazlası da ağır sağlık sorunları yaşadı. Atom silahlarının kullanılması savaşın sona ermesini sağladı ve Japonya’nın teslimiyetini hızlandırdı. Bu olaylar, şimdiye kadar kullanılan en yıkıcı silahların örnekleri olarak tarihe geçmiş ve dünya çapında nükleer silahların nasıl kullanıldığı üzerinde önemli bir etkiye sahip olmuştur.
Atom bombaları patladığında kişinin sağlığı üzerinde uzun vadeli olumsuz etkiler yaratabilecek çok büyük zarar verici etkilere sahiptir.
Atom bombası patlamaları aşırı yüksek sıcaklıklar ve büyük miktarda enerji üretir. Sonuç olarak binalar, altyapı ve insanlar da dahil olmak üzere patlama noktasına yakın olan her şey anında yok olabiliyor. Patlama merkezinin yakınında bulunan binaların ve kişilerin tamamen yok olması muhtemeldir.
Atom bombaları şok dalgası olarak bilinen güçlü bir basınç dalgası üretir. Bu şok dalgası, yapıları ve binaları alt üst etme, bireyleri fırlatma ve iç organlara zarar verme gücüne sahiptir.
Atom bombası patlamaları, nükleer fisyon veya füzyon olaylarını içerdiğinden radyoaktif parçacıklar üretir. Bir patlamanın ardından bu radyoaktif kimyasallar uzun süre radyasyon yayabilir. Kanser, genetik anormallikler ve diğer önemli sağlık sorunları radyasyona maruz kalma sonucu ortaya çıkabilir.
Ciltteki termal yanıklar, atom bombası patlamasının ürettiği ısıdan kaynaklanabilir. Patlamadan uzak olsalar bile insanlar ciddi yanıklara maruz kalabilir.
Büyük ölçekli bir atom bombası patlaması atmosferin duman ve tozla dolmasına neden olarak güneşi engelleyebilir. Nükleer kış bundan kaynaklanabilecek bir olgudur. Açlık ve çevre felaketi, tarıma ve iklime zarar verecek nükleer bir kıştan kaynaklanabilir.
Atom bombası patlamaları kişinin sağlığı üzerinde uzun vadeli sonuçlar doğurabilir. Radyasyona maruz kalmak kanser, kalp hastalığı, doğum sorunları ve diğerleri gibi önemli hastalıklara neden olabilir. Patlamadan yıllar sonra bile bu sonuçlar hala belirgindir.
Atom bombası patlamaları sadece bedensel zarara değil aynı zamanda psikolojik sıkıntıya da neden olur. Uzun süreli travma sonucunda patlama mahallinde bulunanların psikiyatrik sorunları olabilir.
Hiroşima üzerinde patlatılan atom bombası 15 bin ton TNT'ye eşitti. Bomba 13 kilometrekarelik alda etkili oldu. Tüm binaların yaklaşık yüzde 70'ini yerle bir etti ve yaktı.
Bu tarihten üç gün sonra ABD Japonya’ya bir atom bombası daha attı. Bu kez hedefte Nagazaki vardı. Bomba 6,7 kilometrekarelik bir alanı tamamen yok etti. Her iki saldırıda da yer sıcaklığı 4 bin °C'lere ulaştı ve radyoaktif yağmur yağdı.
1945'in sonuna kadar Hiroşima’da yaklaşık 140 bin, Nagazaki’de de yaklaşık 74 bin kişi öldü. Her iki şehirde toplamda yaklaşık 210 bin kişi daha hayatta kaldı.
Bugün Japonya’da Hiroşima ve Nagazaki bombalamalarından sağ kurtulanlar için kullanılan bir tabir var. Hibakusha! Ancak hibakushalar yıllarca kanser ve kronik hastalıklarla mücadele etti.
Hayatta kalanlar arasında lösemi vakaları gözle görülür şekilde arttı. Yaklaşık 10 yıl sonra tiroid, meme, akciğer ya da diğer kanser türlerine yakalananlar, benzer hastalardan çok daha yüksek oranlarda acı çektiler.
Bombalamalara maruz kalan hamile kadınlar, bebeklerinde daha yüksek oranda düşük ve ölüm oranları yaşadı; çocuklarının zihinsel engelli olma, büyümede bozulma ve kanser riskinde artış olma olasılığı daha yüksekti.