Yekpare bir İslâm coğrafyası
Taha Kılınç’ın kaleminden “İslâm Şehirleri Atlası” kitabı geçtiğimiz günlerde Ketebe Yayınları etiketiyle okurlarıyla buluştu. Kitap, okurlarını en batıda Rabat’tan en doğuda Kaşgar’a kadar keyifli, öğretici ve şaşırtıcı bir yolculuğa davet ediyor. Kuruluş öykülerinden isimlere, oralarda yetişen meşhur şahsiyetlerden bugün ne durumda olduklarına kadar, 40 İslâm şehrinin hikâyesini zevkle ve merakla okuyuculara sunuyor. “Kitap, Türkiye’de yaşayan insanlara İslâm coğrafyasını tanıtmak amacıyla hazırlandı” diyen Kılınç ile konuştuk.
“İslâm Şehirleri Atlası” kitabınızla birbirinden farklı beldelerin arka arkaya dizildiği rengârenk coğrafyalara keyifli bir yolculuğa çıktık. Marakeş’ten, Gırnata’ya, Saraybosna’dan Halep’e, Mekke ve Medine’den Semerkand’a, Delhi’den Kaşgar’a dek pek çok şehrin kuruluş ve isimlendirme öyküsünü okuduk. Haritalarla 40 İslâm Şehri’nin hikâyesini bir kitapta toplama fikri nasıl oluştu?
Bu kitap, aslında benim yıllardır içimde diyar diyar gezdirdiğim bir projeydi. İslâm coğrafyasının farklı beldelerini adımladıkça, kendi insanımıza bu olağanüstü coğrafyayı anlatmak ve sevdirmek konusundaki iştiyakım da artıyordu. Nitekim gazetecilik ve yazarlık faaliyetlerim de zaman içinde tamamen İslâm dünyasına odaklandı. “İslâm Şehirleri Atlası” bahsettiğim anlatmak ve sevdirmek ameliyesinin bir tezahürü olarak ortaya çıktı. Sayıyı 40’la sınırlayınca -biliyorsunuz bizim irfan geleneğimizde, 40’ın özel bir yeri vardır-, titiz bir seçim yapmak durumunda kaldım. Bazı detay ve görece küçük şehirleri sırf tanıtmak ve duyurmak amacıyla listeye alırken, örneğin Herat gibi bazı şehirler dışarıda kaldı. Onu da Asya’dan diğer komşu şehirlerle telafi ettiğimizi düşünüyorum.
Sınırlarımızın dışında kalan şehirleri önceledik
Atlasta Türkiye’den herhangi bir şehir yer almamış. Bunun sebebi nedir?
Bunun aslında iki temel sebebi var: Evvela, Türkiyemiz böyle kapsamlı bir kitapta bir-iki şehirle temsil edilemeyecek kadar derin ve zengin bir mirasa sahip; Türkiye için ayrı bir eser hazırlamak icap ediyor. İkinci olarak da, İslâm Şehirleri Atlası, Türkiye’de yaşayan insanlara İslâm coğrafyasını tanıtmak amacıyla hazırlandı; dolayısıyla “sınırlarımızın dışında kalan” şehirleri önceledik. Ancak şunu ifade etmeliyim: Kitap çıktıktan sonra, “Türkiye de mutlaka olmalıydı” şeklinde öyle çok temenni ve talep aldım ki, zannediyorum yeni baskılarda ilave yapmak durumunda kalacağız. İslâm Şehirleri Atlası’nın İngilizce ve Arapça tercümelerinde Türkiye’den şehirler de zaten muhakkak yer alacak.
Gerek yetişkinlerin gerekse çocukların dünyasına yansımaları hakkında ne düşünüyorsunuz peki?
Atlas resimli ve çizimli şekilde hazırlandığı için, “çocuk kitabı” gibi anlaşılabilir. Ancak içeriğe ve kapsama bakıldığında, İslâm Şehirleri Atlası’nın 7’den 70’e her yaş grubuna hitap edeceğini, herkesin kitapta kendi dünyasından bir şeyler bulabileceğini rahatlıkla söyleyebilirim. İslâm Şehirleri Atlası, resimleri ve biçimiyle çocukların dünyasına hitap ederken, yetişkinler de metinlerin satır arasında epey “ödev” bulacaktır diye düşünüyorum. Metinleri oluştururken, her yaş kitlesine bir mesaj vermeye ve onlarda merak uyandırmaya gayret ettim. Umarım başarılı olabilmişimdir.
İslâm coğrafyasının renkli ve derinlikli yapısına dair pencereler açabilmek istedim
Kitapta İslâm Şehirlerinde yetişen meşhur şahsiyetlerden bugün ne durumda olduklarına, şehirlerin evlerine, camilerine, anıtlarına, medreselerine, yemeklerine ve önemli hadiselere, Osmanlı eserlerine dek pek çok bilgiye yer veriyorsunuz. Bu şehirler, aynı sınırların içinde bulunmasa da İslâm’ın ortak kültürüne ev sahipliği yapıyorlar. Neler söylemek istersiniz?
İslâm coğrafyasını tek parça, hiçbir şekilde parçalanamayacak derecede yekpare, birbiriyle sımsıkı şekilde irtibatlı, tamamını anlamak için mutlaka bütün parçalarına odaklanmak gereken, çok renkli, çok katmanlı ve çok derinlikli bir coğrafya olarak tasavvur ediyorum. Bugün aramıza çizilen sunî sınırlara ve ulus devletler çağının dayattığı birtakım modern telakkilere rağmen, Müslümanlar olarak bizler “bir vücudun organları gibi” ve “bir duvarın, birbirini destekleyen tuğlaları gibi” olmak zorundayız. Böyle bir algı ve şuur düzeyine erişemezsek, düşmanlarımızın ağızlarında ufalanan lokmalara dönüşürüz. İslâm Şehirleri Atlası’nı, bahsettiğim bu algı ve şuur düzeyinin oluşmasına minik bir katkı olsun diye hazırladım. Okurların zihninde, İslâm coğrafyasının renkli ve derinlikli yapısına dair pencereler açabilirsem, kendimi bahtiyar addedeceğim.
Tarihin ilk uçuş denemesi, dünyanın ilk üniversitesi gibi tarih içinde önemli hadiselerde Müslümanların pek çok iz bıraktığını görüyoruz...
Evet. İslâm Şehirleri Atlası’nda bu türden detaylara sürekli yer verdim. Atlas, bu açıdan tarihimizin, medeniyetimizin, Müslümanlar olarak dünyada bıraktığımız derin izlerin ve bugün yapmamız gerekenlerin toplu bir dökümü şeklinde de düşünülebilir.
Cible şehrinin güzelliği ve doğallığı karşısında nefesim kesilmişti
Bunların yanında bir de İslâm şehirlerinde bir diğer dikkat çeken nokta ise kadınların da ön planda olması. İslâm tarihinin ilk kadın hükümdarı olan Kraliçe Ervâ’nın Yemen’in Cible şehrinde bir sarayı bir süre kullandıktan sonra, burayı camiye çevirmesi, Gırnata Nasrîlerinin son sultanı Ebû Abdullah’ın annesi Ayşe Sultan’ın konağının bugün Gırnata’da Müslümanların hâkim olduğu dönemden kalma eserler arasında olması gibi...
Cible, İslâm dünyasından yalnızca 40 şehrin seçileceği bir listeye belki ilk etapta girmezdi. Nitekim başka biri benzer bir liste yapsa, Cible belki aklına bile gelmezdi. Ancak ben bahsettiğiniz Kraliçe Ervâ’nın hikâyesini anlatabilmek için Cible’yi kitaba aldım. 2006’da Yemen’de dağlar arasındaki olağanüstü konumuyla Cible’yi ziyaret ettiğimde, şehrin güzelliği ve doğallığı sebebiyle doğrusu nefesim kesilmişti. Okurları da buradan haberdar etmek istedim. Keza bahsettiğiniz diğer detaylar da okurda merak uyandıracak, ibret hissi oluşturacak ve onu daha fazla okuyup araştırmaya sevk edecek noktalar mevcut. Ki, sorduğunuz sorulardan, atlası hazırlarken öne çıkarmak istediğim noktaların dikkatleri celp ettiğini ve hepsinin altlarının çizildiğini anlıyorum. Bir yazar için, bu büyük bir mutluluk hakikaten.