ru24.pro
World News in Turkish
Июль
2024

CUM’A  SOHBETİ  (  6/ 06 )

0

Süleyman  Hilmi  Tunahan  Efendie  Hazret’leri(k.s.)’nin  Sünnet-i  Seniyye  üzerindeki  hayatı  hakkında  ne  söylersiniz?

“ Efendi  Hazret’leri  her  haliyle,  büyük  bir  Zat  olduğunu  bizlere  isbat  ediyordu.  Kendisini  ziyaret  eden  herkes,  mutlaka,  O’n’dan  bir  şeyler  öğrenip  ayrılırlardı Konuşması  oturup-  kalkması  tavrı  vebütün  hpareketleri  kendisine  has  hususiyyetler  arz’ederdi. Bir  kerre  fuzûlî  ve  lüzumsuz  hiçbir  şey  konuşmazdı.  Konuştuğunda  daima,  mühim  ve  lüzumlu  olan  hususları  dile  getirirdi. Ayrıca,  konuşmalarını   âyeti   Kerime   ve  hadis-i  şerif’lere  istinad  ettirirerek  yaparlardı.  Dinleyenler  O’nu, en yüksek  bir  zevk  ve  heyecanla  diinlerlerdi. Yanına  vardığınızda  huzurundan  ayrılmak  istemezdiniz...  Konuşmalarında,  ikaz  ve  irşada  çok  büyük  ehemmiyyet  verirdi. Daha  doğrusu,  konuşmalarının  esâsı’nı,  ikaz  ve  irşad  teşkil  ederdi,  diyebilirim. Böylece  o,  hakkı  tavsiye  vazifesini  yalnız,  cami’i’lerde,  kürsülerde  ve  minberler’de  değil,  her  yerde  ve  her  zaman  yapardı.  Dinleyenler’de  de  büyük  te’siri  görülürdü. Sonra  fazla  yemekten  de  kaçınırdı.  Kendisiyle  çoğu  zaman  sofra’ya  otururduk,  fazla  yemek  yediğini  hiç  görmedim. Demek  isterim,ki, anlayabildiğim  kadarıyla, O,  Peygamber’imiz  salla’llâhu  aleyhi  ve  sellem  Efendimizin  tamamen  Sünnet-i  Şerif’i  üzerine  yaşardı. Ümmetin  fesada  ugradığı  bir  zamanda, O,  sünnet-i  Şerif’i  ihya  etmiş, yeniden  yaşamış, yaymıştır.  Her  haliyle,     tam   ma’na’sıyla,  Mümtaz,  örnek  bir  alim  ve  tam  bir  Vâris-i  Nebî’dir..

NÎCE  İLÂÇ’LARI  TAVSİYE  ETMİŞLERDİ!...

Efendi  Hazret’leri,  sbadece  kendi  talebe’sinin  sağlığını  değil, bütün  Ümmeti  Muhammed’in  sağlığını  düşünürdü.  Herhangi  bir  hastalık  hakkında  kendi  görüşlerini  izah  eder, herhangi  bir  müslüman  hastalığı  hakkında  O’nunla  konuşsa,  yakından  alakadar  olur,  tavsiyelerde  bulunurdu.

Efendi   Hazret’leri,   ba’zen,  öyle   ilâçlar   tavsiye   ederdi  ik,   biz  birer  hekim  olarak  O’nun  ta’rif  ettiği,  ilâçları     bilemezdik.  Efendi  Hazret’leri  ma’nevî   ve  ilmî,Salahiyetiyle,  biz  hekimlerden  daha  iyi  ilâç’ları  bildiğini,  bizzat  müşahade  ettim...  Bir  misal  vermek  isterim,  Efendi  Hazret’leri  Adapazarı’nın  Soğganlı    Köyü’n’de,  Seyyid  Ahmed  isminde  bir  zata  ot  ta’rif  etmişti. O, ottan  yapılan  hap  ve  onun  suyu  pekçok  hastalığa  deva  oluyordu. O,( Seyyid  Ahmed  ismindeki  Kardeşimiz)  bana  o  ottan  getirdi.  Eğfendi  Hazret’lerinin  ta’rifi  üzerine  hap  yaptık,  suyunu  kaynatıp  ba’zı  hastalara  içirdik,  şifa  buldular.  Pekçok  hastalığa  şifa  olmakla  birlikte,  bi’lhassa,  şeker  hastalığına  çok  iyi  geliyordu.  O,  ottan  yapılan  hapı  ve  onun  suyunu  içen  hasta  şifa  buluyordu. Ne  varki,  o  zât, ( Seyyid  Ahmed,)  bu  işi  muntazaman  ta’kip  edebilseydi,  Efendi  Hazret’lerinin  ta’rifini  tam  olarak  muhafaza  edebilseydi,  bu  ilâç  çok  daha  ilerlere  götürebilinirdi. Ama,  öyle  olmadı... O zamanlarben  ihtisas yapıyordum, Üniversite’de  bunun  araştırmasını  yapmaya  çalıştık.  Tıp  dilinde  bu  ota,( copaltra) denir, halk  buna  ne  der, bilmiyorum. O sırada,  Ordinaryüs,Prf.  Sedat  Bey  İbviçre’den  bir  ot  getirmişti. İkisini  de  inceledim.  Baktimki,  Profesör’ün  İsviçre’den  getirdiği  ot,  Efendi  Hazret’lerinin  tavsiye  ettiği  ot’un  aynısıdır. O zaman  Efendi  Hazret’lerinin  ne  kadar  büyük  bir  Zât  olduğunu,  bir  kerre  daha  anlamış  oldum.

BENİ  ADAPAZARI’NA  GÖTÜRDRÜ!  Efendi  Hazret’lerui  sık sık,  Adapazarı’na  giderdi.  Efendi  Hazret’lerinin  Adapazarı’nda,   Akraba’sı  vardı.  Onlarla  da  yakından  alakadar  olurlar, Akraba’sından  hasta  olanları  bana  muayene  ettirirdi.  Ben  de  elimden  geleni  yapmaya  çalışırdım. Böylece,  kendisiyle  müşerref  omlduktan  sonra,  çok  zamanlar  Efendi  Hazret’leriyle  beraber  yolculuk  etme, O’nun  yanında bulunma  imkanı  buldum.  Yolculuklar  esnasında  da  kendisinden  her  yönüyle  istifade  ederdim.  Kendisinden  çok  şeyler  öğrendim.

ROMANYA’YA  GİDECEKTİK:  Efendi  Hazrret’leri  kendi  mesleği  olmamasına  rağmen, Tıb  ilmine  büyük  ehemmiyet  verirdi. Gazete’leriu  ta’kip  eder, onlardan  ba’zı  sütunları  keser,  alakalı  kişilere  incelettirirdi.  Hiç  unutmam,  bir  zamanlar  Hürriyet  Gazetesinde  bir  ilâç  ile  ilgili  makale’ler  çıkmıştı.  Efendi  Hazret’leri  o  yazıları  kesmişti. Bir  ziyaretimde  kendisiyle  görüşürken,  o  yazıları  bana  verdiler. Tam,  on  beaş  uzun  makale.  Bunları  Hürriyet  Gazete’sinde  çıkmıştı. Efendi  Hazret’leri  bana,” Bu  yazıları  oku  ve  incele,”  buyurdu, Ben  aldım  ve  yazıları  okudum;  Romanya’da,( Profesör, Anna  Aslan)  isminde  bir  kadın  yeni  bir  ilâç  bulmuştu.  İlâç’ın  adı, “Gerovital H 3”  dür.  Bu  ilâç  pekçok  hastalığa  deva  idi. Bi’lhassa,  Romatizma,  astım,  felç  ve  sinir  hastalıklarına  iyi  geliyordu. Kısa  zamanda  hemen  te’sirini  gösteriyordu. Efendi  Hazret’leri  bu  ilâç  üzerinde  ehemmiyyetle  durdular,  hatta,  Efendi  Hazret’leri,  işi  daha  d7a  ileriye  götürerek,  Romanya’ya  gitmeyi  bile  düşünüyordu.  Bir  ziyaretimde bana  dediki: “ Hazır ol!  Beraber  Romanya’ya  gideceğiz,  bütün  masraflar  bana  aid...”  Bu  da  gözteriyorki,  Efendi  Hazret’leri,  Tıb’babüyük  ehemmiyyet  verir,  ve  meydana  gelen  yeni  gelişmeleri  ta’kip  ederdi.  Böylece, bütün  insanlığın  sağlığı için  faydalı  hizmetler  yapmayı  çok  severdi.  Bu  ilâç  ma’alesef, bulunamıyor.Bulunsa  bile  hem  çok  pahalı  ve  hem  de  bir  tanesi  kafi  gelmiyor,sekiez  tane  kullanılsa  derhal  te’sirini  göjsteriyor. Hatta, bu  ilâç  kullanıldığı  zaman,  insanın  başındaki  beyazlaşmış  saçlarını  bile  siyahlaştırıyor. Uuuiulâç  o  kadar  te’sirli...

DEVE  MİKROBU’NDAN  ÖLDÜ!...  Bir  zamanlar  hekimleri  aciz  bırakan  bir  hastalık  vardı.  Hekimler  bu  hastalığa bir  türlü  teşhis  koyamıyorlardı. Gazeteci, Çizer,  Cemal  Nadir,  bir  ara  Peygamber’imizin  salla’llâhu  aleyhi  ve  sellem’in  deveye  binmiş  olarak  bir  kaırikatürünü  çizmiş,  hâşâ!  Peygamber’imize  istihza  etmeye  cür’et  etmişti. Ağır  bir  hastalık  isabet  etti. Her  branş’dan  hekimler, Profesörler,  başında  toplandılar,  kosnstabyon   yaptılar,  hastalığı’na  bir  teşhis  koyamadılar,  dolaysiyle  ed  tedavî  edemediler.  Cemal  Nadir,  geberip  gitti,  cehennemi  boyladı.

·         Bir  zaman,  Efendi  Hazret’leri  bana,  “ Onun  hangi  hastalıktan  öldüğünü  biliyor  musun? O,  deve  Mikrobu’ndan  öldü,” buyurdu,  hayret  etmiştik,  belki.  Latife  yapmıştı,  belki  de,  henüz  Tıb’bın  öğrenemediği  deve  Mikrobu  vardı..

MISIR  KRALI  TAHT’DAN  İNDİRİLDİ:  Efendi  Hazret’leri  ba’zen,  ani  olarak  ba’zı  önemli  mes’ele’lere  temas  eder,  bilmediğimiz,  duymadığımız  şeylerden  bahs’ederdi. Yanında bulunanlar  şaşırrı  kalırdık,Ama,  kısa  bir  zaman  sonra,  ne  demek  istediği,  neyi  kasd’ettiği  anlaşılırdı.Bir  gün  yanında  oturuyoruz,  başkaları  da  var.  Efendi  Hazret’leri,”bir  kafir,  bir  sefih  daha  gitti,”  buyurdu. Bizler  hepimiz,  acaba kimi  kasd’ediyor,  diye  taaccüp  ettik,  biribirimize  bakıştık. İki  gün sonra  gazete  ve  radyo’lardan, Mısır  Kralı  Sefih’in  TAHT’DAN  İNDİRİLİP, Romaya  sürgüne  gönderildiğini  öğrendik.

Mustafa  Akkoca’nın  Notu:Bu  son   Hatıra  ile  alakalı,  geniş,   tafsilatı daha  önceleri  bu  Köşe’de  yazmıştım. Gerekirse,  sadece bu  paragrafla  alakalı  olarak  tafsilatlı  olarak  yeniden  yazabilirim...