CUM’A SOHBETİ ( 6/ 06 )
Süleyman Hilmi Tunahan Efendie Hazret’leri(k.s.)’nin Sünnet-i Seniyye üzerindeki hayatı hakkında ne söylersiniz?
“ Efendi Hazret’leri her haliyle, büyük bir Zat olduğunu bizlere isbat ediyordu. Kendisini ziyaret eden herkes, mutlaka, O’n’dan bir şeyler öğrenip ayrılırlardı Konuşması oturup- kalkması tavrı vebütün hpareketleri kendisine has hususiyyetler arz’ederdi. Bir kerre fuzûlî ve lüzumsuz hiçbir şey konuşmazdı. Konuştuğunda daima, mühim ve lüzumlu olan hususları dile getirirdi. Ayrıca, konuşmalarını âyeti Kerime ve hadis-i şerif’lere istinad ettirirerek yaparlardı. Dinleyenler O’nu, en yüksek bir zevk ve heyecanla diinlerlerdi. Yanına vardığınızda huzurundan ayrılmak istemezdiniz... Konuşmalarında, ikaz ve irşada çok büyük ehemmiyyet verirdi. Daha doğrusu, konuşmalarının esâsı’nı, ikaz ve irşad teşkil ederdi, diyebilirim. Böylece o, hakkı tavsiye vazifesini yalnız, cami’i’lerde, kürsülerde ve minberler’de değil, her yerde ve her zaman yapardı. Dinleyenler’de de büyük te’siri görülürdü. Sonra fazla yemekten de kaçınırdı. Kendisiyle çoğu zaman sofra’ya otururduk, fazla yemek yediğini hiç görmedim. Demek isterim,ki, anlayabildiğim kadarıyla, O, Peygamber’imiz salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimizin tamamen Sünnet-i Şerif’i üzerine yaşardı. Ümmetin fesada ugradığı bir zamanda, O, sünnet-i Şerif’i ihya etmiş, yeniden yaşamış, yaymıştır. Her haliyle, tam ma’na’sıyla, Mümtaz, örnek bir alim ve tam bir Vâris-i Nebî’dir..
NÎCE İLÂÇ’LARI TAVSİYE ETMİŞLERDİ!...
Efendi Hazret’leri, sbadece kendi talebe’sinin sağlığını değil, bütün Ümmeti Muhammed’in sağlığını düşünürdü. Herhangi bir hastalık hakkında kendi görüşlerini izah eder, herhangi bir müslüman hastalığı hakkında O’nunla konuşsa, yakından alakadar olur, tavsiyelerde bulunurdu.
Efendi Hazret’leri, ba’zen, öyle ilâçlar tavsiye ederdi ik, biz birer hekim olarak O’nun ta’rif ettiği, ilâçları bilemezdik. Efendi Hazret’leri ma’nevî ve ilmî,Salahiyetiyle, biz hekimlerden daha iyi ilâç’ları bildiğini, bizzat müşahade ettim... Bir misal vermek isterim, Efendi Hazret’leri Adapazarı’nın Soğganlı Köyü’n’de, Seyyid Ahmed isminde bir zata ot ta’rif etmişti. O, ottan yapılan hap ve onun suyu pekçok hastalığa deva oluyordu. O,( Seyyid Ahmed ismindeki Kardeşimiz) bana o ottan getirdi. Eğfendi Hazret’lerinin ta’rifi üzerine hap yaptık, suyunu kaynatıp ba’zı hastalara içirdik, şifa buldular. Pekçok hastalığa şifa olmakla birlikte, bi’lhassa, şeker hastalığına çok iyi geliyordu. O, ottan yapılan hapı ve onun suyunu içen hasta şifa buluyordu. Ne varki, o zât, ( Seyyid Ahmed,) bu işi muntazaman ta’kip edebilseydi, Efendi Hazret’lerinin ta’rifini tam olarak muhafaza edebilseydi, bu ilâç çok daha ilerlere götürebilinirdi. Ama, öyle olmadı... O zamanlarben ihtisas yapıyordum, Üniversite’de bunun araştırmasını yapmaya çalıştık. Tıp dilinde bu ota,( copaltra) denir, halk buna ne der, bilmiyorum. O sırada, Ordinaryüs,Prf. Sedat Bey İbviçre’den bir ot getirmişti. İkisini de inceledim. Baktimki, Profesör’ün İsviçre’den getirdiği ot, Efendi Hazret’lerinin tavsiye ettiği ot’un aynısıdır. O zaman Efendi Hazret’lerinin ne kadar büyük bir Zât olduğunu, bir kerre daha anlamış oldum.
BENİ ADAPAZARI’NA GÖTÜRDRÜ! Efendi Hazret’lerui sık sık, Adapazarı’na giderdi. Efendi Hazret’lerinin Adapazarı’nda, Akraba’sı vardı. Onlarla da yakından alakadar olurlar, Akraba’sından hasta olanları bana muayene ettirirdi. Ben de elimden geleni yapmaya çalışırdım. Böylece, kendisiyle müşerref omlduktan sonra, çok zamanlar Efendi Hazret’leriyle beraber yolculuk etme, O’nun yanında bulunma imkanı buldum. Yolculuklar esnasında da kendisinden her yönüyle istifade ederdim. Kendisinden çok şeyler öğrendim.
ROMANYA’YA GİDECEKTİK: Efendi Hazrret’leri kendi mesleği olmamasına rağmen, Tıb ilmine büyük ehemmiyet verirdi. Gazete’leriu ta’kip eder, onlardan ba’zı sütunları keser, alakalı kişilere incelettirirdi. Hiç unutmam, bir zamanlar Hürriyet Gazetesinde bir ilâç ile ilgili makale’ler çıkmıştı. Efendi Hazret’leri o yazıları kesmişti. Bir ziyaretimde kendisiyle görüşürken, o yazıları bana verdiler. Tam, on beaş uzun makale. Bunları Hürriyet Gazete’sinde çıkmıştı. Efendi Hazret’leri bana,” Bu yazıları oku ve incele,” buyurdu, Ben aldım ve yazıları okudum; Romanya’da,( Profesör, Anna Aslan) isminde bir kadın yeni bir ilâç bulmuştu. İlâç’ın adı, “Gerovital H 3” dür. Bu ilâç pekçok hastalığa deva idi. Bi’lhassa, Romatizma, astım, felç ve sinir hastalıklarına iyi geliyordu. Kısa zamanda hemen te’sirini gösteriyordu. Efendi Hazret’leri bu ilâç üzerinde ehemmiyyetle durdular, hatta, Efendi Hazret’leri, işi daha d7a ileriye götürerek, Romanya’ya gitmeyi bile düşünüyordu. Bir ziyaretimde bana dediki: “ Hazır ol! Beraber Romanya’ya gideceğiz, bütün masraflar bana aid...” Bu da gözteriyorki, Efendi Hazret’leri, Tıb’babüyük ehemmiyyet verir, ve meydana gelen yeni gelişmeleri ta’kip ederdi. Böylece, bütün insanlığın sağlığı için faydalı hizmetler yapmayı çok severdi. Bu ilâç ma’alesef, bulunamıyor.Bulunsa bile hem çok pahalı ve hem de bir tanesi kafi gelmiyor,sekiez tane kullanılsa derhal te’sirini göjsteriyor. Hatta, bu ilâç kullanıldığı zaman, insanın başındaki beyazlaşmış saçlarını bile siyahlaştırıyor. Uuuiulâç o kadar te’sirli...
DEVE MİKROBU’NDAN ÖLDÜ!... Bir zamanlar hekimleri aciz bırakan bir hastalık vardı. Hekimler bu hastalığa bir türlü teşhis koyamıyorlardı. Gazeteci, Çizer, Cemal Nadir, bir ara Peygamber’imizin salla’llâhu aleyhi ve sellem’in deveye binmiş olarak bir kaırikatürünü çizmiş, hâşâ! Peygamber’imize istihza etmeye cür’et etmişti. Ağır bir hastalık isabet etti. Her branş’dan hekimler, Profesörler, başında toplandılar, kosnstabyon yaptılar, hastalığı’na bir teşhis koyamadılar, dolaysiyle ed tedavî edemediler. Cemal Nadir, geberip gitti, cehennemi boyladı.
· Bir zaman, Efendi Hazret’leri bana, “ Onun hangi hastalıktan öldüğünü biliyor musun? O, deve Mikrobu’ndan öldü,” buyurdu, hayret etmiştik, belki. Latife yapmıştı, belki de, henüz Tıb’bın öğrenemediği deve Mikrobu vardı..
MISIR KRALI TAHT’DAN İNDİRİLDİ: Efendi Hazret’leri ba’zen, ani olarak ba’zı önemli mes’ele’lere temas eder, bilmediğimiz, duymadığımız şeylerden bahs’ederdi. Yanında bulunanlar şaşırrı kalırdık,Ama, kısa bir zaman sonra, ne demek istediği, neyi kasd’ettiği anlaşılırdı.Bir gün yanında oturuyoruz, başkaları da var. Efendi Hazret’leri,”bir kafir, bir sefih daha gitti,” buyurdu. Bizler hepimiz, acaba kimi kasd’ediyor, diye taaccüp ettik, biribirimize bakıştık. İki gün sonra gazete ve radyo’lardan, Mısır Kralı Sefih’in TAHT’DAN İNDİRİLİP, Romaya sürgüne gönderildiğini öğrendik.
Mustafa Akkoca’nın Notu:Bu son Hatıra ile alakalı, geniş, tafsilatı daha önceleri bu Köşe’de yazmıştım. Gerekirse, sadece bu paragrafla alakalı olarak tafsilatlı olarak yeniden yazabilirim...