Bu gecikmiş bir bayram yazısıdır.. Olsun !!!..
Herşeye yetişip kendine geç kalmıyor mu, insan?
Uzun yıllar oldu bayramlar, bayram heyecanını yitireli benim için...
Bir bayram sabahıydi..
Her bayram olduğu gibi sabah erkenden kalkmış, mutfağa geçmiş, kahvaltı hazırlarken fark etmiştim artık benim için bayramların bayram tadında olmadığını. Ardından kızım mutfağa gelmiş, şişkin gözlerime bakmış, sarılmış, o masmavi gökyüzü gibi uçsuz bucaksız bakışlarına sıcaklık bir gülümseme eklemiş, "Günaydın annem, bayramin kutlu olsun" deyip hızlıca banyoya yönelmiş, ardından odasına geçmiş, giyinmiş, babasını uyandırmış, o çocukça neşeyle hazırlanmış olan kahvaltı masasına oturmuş hızlıca kahvaltı etmiştik. Farklıydı bu bayram sabahı herşey. Aceleyle hazırlanıp evden çıkmış, üç apartman ötede olan annemlerin evine gitmiştik.Zili çaldım... Bekledim.. Kapıyı annem açtı bu kez. Tek torunu olan kızıma sarıldı, kokusunu içine çekti, öptü. İçeriye büyür etti. Alışık değildim hiç. Oysa babam açardı kapıyı gelenlere. Salona geçtik. Gözüm babamın her konuk geldiğinde salonda oturduğu yeşil desenli koltuğa gitti, daha fazla engel olamadım gözyaşlarıma...
Babamı toprağa verdiğimizin ardından yalnızca sekiz ay geçmişti. Bu bayram da nesiydi..
O an anlamıştım bir daha bayramların aynı keyifte, coşkuda, lezzette olmayacağını. Tüm hayata dair lezzetler babamla birlikte göçüp gitmişti sanki. Yerini yavan, kuru, sert bir yalnızlığa bırakmıştı.
Hayat herşeye rağmen devam ediyordu da, özel günler katlanilmasi zor bir acıya dönüşüyor, anlamsizlasiyordu.
Hızla döndü dünya, eşimle yollarımizi ayırdık, kızım büyüdü, evlendi. Yeni telaşlar aldı, alışkanlıkların yerini. Babamdan on dört yıl sonrada annemi kaybettim. Bayram kavramı silindi gitti benden. Şimdilerde yalnızca torunumun annane bayramda bize gelecek misin, birlikte uyur muyuz , sorusuyla aklıma düşüyor. Hoş bu devrin çocukları için bayram neyi ifade ediyor, ne kadar içsellestiriliyor tartışılır ya.
Tüm bu düşünceler içerisinde açıyorum bir bayram sabahı gözlerimi. Uzunca bir tatil var önümde, geride ise acısıyla, tatlısıyla tüm yaşanmışlıklar. Çocukluğum geliyor aklıma. Baş ucumda babamın aldığı kırmızı rugan ayakkabılarım, annenin ona uygun olarak o yılların gözde mağazası Karamürsel'den aldığı lacivert üzerine kırmızı minik çiçekli elbisem, iç çamaşırlarım, beyaz çoraplarim, kırmızı kirazlı tokalarim. Gece annem hepsini hazır etmiş, yatağımin baş ucunda ki koltukta duruyor. Gözümü her açtığımda kırmızı rugan ayakkabılar ışıldıyor. Onları giydiğim de bir peri kızı olacağım , eminim. Daha önce de çok kırmızı ayakkabı aldı babam ama bu başka. Pırıl pırıl parlıyor, ayakkabıda kayboluyorum ben. Babam camiden gelsin, bayramlaşacağiz. Sonra babam Ayşe teyzelerin evine geçecek, hem bizim hem onların kurbanını kesecek.Annem babamın ilk gönderdiği et ve ciğerleri hemen kavurmak için hazırlıklara başlayacak.Babam bayram orucunu bu kavurma ile açacak. Ardından etlerin dağıtımına sıra gelecek. Ahhh ne güzel, bu hep benim işim.Onsekiz haneli apartmanda kimlerin kesemedigini biliyorum, kimlere dağıtacağımi da.
İlk durağım giriş kattaki Saffet teyze olacak. Yine kenarları dantelli bir mendilin içinde bayram harçlığı verecek büyük bir nezaketle.Anne ve babama selamlarını iletmemi söyleyerek.Ardindan apartmanda kiracı olarak oturan 3-4 haneye gideceğim. Minik mendiller, çikolatalar eşliğinde geri döneceğim. Akşam üzerine doğru Pınarbaşı'nda oturan teyzemin etlerini hazırlayacak annem, onlar teyzemle hoş beş ederken babam beni Pınarbaşı meydanında kurulan bayram alanına götürecek. Tahta bacakları,upuzun görünen boylariyla nasıl yürüdüklerini akıl edemediğim cambazları izleyeceğim yıllarca şaşkınlıkla.Dev varil içinde büyük bir hızla motorunu süren sürücüyü izleyeceğim, ipte yürüyen cambazı. Dönme dolabın, çarpışan arabaların tadını çıkaracağım. Eve dönüş yolunda yine arabada uyuyacağım.Babam kucağına alarak eve çıkaracak, annem yarı uykulu pijamalarımi giydirecek.
İkinci gün hiç şaşmaz amcamlara gideceğiz. Yengem akşam yemeği hazırlıklarına başlayacak, güle oynaya kalabalık bir masada bayram tadında bir yemek yenilecek.
Üçüncü gün mahalle komşuları ziyareti yapılacak, yaşça büyük olanlar ilk sırayı alacak. Babamlarin maliyeden arkadaşı olan ve neredeyse onların torunları olacak yaşta ben Fikret amcalarda kahve içeceğim, yanlarında ikram ettikleri vişne likörlü çikolata ile. Sonra eve gelip babamın aldığı çikolatalara dadanacağim. Babam nane likörlü çikolata alıyor, ben ise vişne likörlü çikolatayı seviyorum. Bunun için Fikret amca ve Meral teyzeleri ziyareti herkesten daha çok seviyorum. Dördüncü gün iade - i ziyaret günü. Annem sabah erkenden mutfakta. Tabaklara yaprak sarması, baklava ve poğaça koyacak , bana da " Teker teker dökmeden götür" diye sıkıca tembih edecek. Ayağında kırmızı rugan pabuçlarım, kirazlı tokalarim ile kendimi yeryüzünün en mutlu çocuğu olarak görüp servis yapacağım. "Aman Allahım maviş büyümüşte servis yapıyor" cümleleri arasında göğsüm kabararak.
Kapı açılıyor, torunum usulca başını uzatıyor "Annane uyandın mı ? " Diye fısıldıyor. Gülümsüyorum, koynuma alıyorum, sımsıkı sarılıyorum. Gözlerimden bir kaç damla yaş süzülüyor. Artık çocuk olmasam da, renkli mendiller, şekerler sıkıştırilmasa da avuçlarıma, koynumda bir bayram şekerim var, "Annane uyandın mı" diyen. Yitip giden yılların bana en büyük hediyesi, mucizesi..
Dedim ya geç kalmış bir bayram yazısıydi bu. Siz hâlâ zili çaldıginizda kapıyı açan bir babanız, içeriye buyur eden anneniz varsa bitmeyen bir bayramdasiniz. Çok yasayiniz ve çok gününüz.