PADİŞAHI İÇMEYE TEŞVİK ETTİLER
Osmanlı Padişahları içki içer miydi? Kimileri; “evet, içerdi” bir kısım ise “kesinlikle içmezdi, tüm padişahlar namazında, niyazında gayet sofu adamlardı” derler. Peki işin aslı nedir? 36 padişahın birçoğu dindardı ve hayatları boyunca içki içmemiş, çevresine de içirtmemiştir. Osmanlı Padişahlılarından 13’ü içki içmiş en enteresanı ise bunlardan 10 padişahın halife oldukları halde içki içtiği yönünde kayıt vardır. Osmanlı’nın kuruluş döneminde Osman Gazi, Orhan Gazi ve 1. Murat’ın içki içtiği yönünde bir kayıt bulunmamaktadır.
Osmanlı’nın kuruluşundan II. Selim’in tahta geçişine kadar geçen süre boyunca, Yıldırım Bayezit haricinde herhangi bir padişahın içki içtiğine dair bir kayıt ne Osmanlıne de yabancı kaynaklarda yer almaz. Tarihçi Hoca SadeddinEfendi kendini şaraba veren ilk Osmanlı hükümdarı olarak Yıldırım Bayezit’ten bahseder. Bu hükümdarın zamanında meydana gelen bütün faciaları ve çocuklarının bedbahtlıklarını da buna bağlar.
İçki yasağı meselesinde III. Mehmet, 1596 da Kanuni’ninyasağını sert bir iradeyle yenilemiş, oğlu I. Ahmet ise bu hususta ondan da ileri gitmiştir. Bu padişah, 1613 yılında, İstanbul’da ve bütün imparatorluktaki meyhaneleri yıktırmış, şarap ve her türlü sarhoş edici içkilerin fıçılarını parçalatmıştı. şarap ticareti üzerine halkın haklarının koruyucusu olan ŞarapEmîni yetkisini de lâğvetmişti. I. Mustafa ve II. Osman bu yasağı biraz esneterek uyguladılar.
Ama IV. Murat, günden güne artmaya başlayan bu alışkanlığa en büyük darbeyi indirdi. 1633'te şarabı yasak eden kanunu yeniledi. Hatta, kahve, çubuk ve afyonu da yasak etti; bütün kahvehanelerin ve kendinden önceki padişahlarzamanında gizlice yapılmış olan meyhanelerin hepsini ya kapattı ya da yıktırdı. Yasaklarına uymayanlara ölüm cezası koydu ve bu gerçekten önemli sayıda Müslüman’ın hayatına mal oldu. Yakalandığı bir hastalık sebebi ile ağrılarını dindirmek için bizzat kendisi afyon ve morfin kullanan IV.Murat, gece, gündüz tebdili kıyafet dolaşarak yakaladığı sarhoşları, hatta sadece nefesi şarap kokanları bile cellada teslim ediyordu. Emirlerinin taşrada da yerine getirilip getirilmediğini kontrol etmek için bizzat Bursa’ya bile gitti. Bir defasında da Boğaziçi’nde yalpalayan bir sarhoş görünce, kendisi yayını çektiği gibi adamı oklayıp öldürdü
Sağlığı hızla bozulan ve üç dört ay içki içmeyen IV. Murat bir ara iyileşir gibi oldu. Ramazan ayında yeniden rahatsızlandı. Bayramda son kez iyileşmiş gözükerek bayram alayına katıldı. Törenden sonra Sinan Paşa Köşkü'ne inip oyuncu ve sanatçı gösterilerini izledi. Kabak Meydanı’nda at koşturup ok attı. Atmeydanı’ndaki Silahtar Paşa Sarayı’na çıktı. Burada büyük bir ziyafet düzenlenmişti. Silahtarı ve öteki yakınları padişahı içmeye teşvik ettiler. Bu içki âleminden saraya dönünce komaya girdi. Hekimlerin tedavileri ve verdikleri ilaçlar bir yarar sağlamadı.
8 Şubat 1640 Çarşamba günü gurup vakti öldü. İmam-ı Sultanî Şâmî Yusuf Efendi, Hekimbaşı Zeynelâbidin Efendi başucundaydı. Haber, sarayı mateme boğdu. Harem'de ve Enderun'da camlar kırıldı, kepenkler söküldü, kıyametler kopartıldı. Silahtar Siyavuş Ağa ve diğer Hasoda erkânı ölünün üzerine bir şal örtüp Veziriazam Kara Mustafa Paşa'yı içeriye çağırdılar. Kapı Ağası da Şehzade İbrahim'i tahta davet için Şimşirlik Dairesi'ne gönderildi ve o gün İbrahim padişah oldu.
Ertesi gün cülus (padişah olma töreni) bitince bir ağlaşma daha oldu. Sonra veziriazamın buyruğuyla hazırlanan tabut içeri götürüldü. IV. Murat "taht-ı münakaşadan tahta-i na'şa muttasıl oldu". İstanbul'daki selâtin camilerde salâlar verildi ve halk korkuyla üzüntüden kaynaklanan bir sessizliğe gömüldü. Sultan İbrahim de hazır olunca vezirler tabutu çıkartıp Bâbüssaade önünde musallaya koydular. Tarihçiler derler ki: "Üzerine çar(dört) tekbir ile namazın eda edübvüzera ve ulemâ piyade ağlaşarak götürdüler. Merhumun gazalarda bindiği üç atı, ters eyerlenüb tabutu önünce yedildi. Feryad ü figan ile babası Sultan Ahmet Han türbesine defnedildi." Tersane'deki özel baştardası(gemisi) o gün "kara katran ile" matem rengine boyanıp karaya çekildi.
Osmanlı Devleti’ne bağlı Boğdan Beyi Tarihçi yazar Romen asıllı Dimitri Kantemiroğlu, IV. Murat’ın yaşamı konusunda Türkler’in ciltler dolusu kitaplar yazdıklarından söz eder ve onun için anlatılanların bazılarının gerçek olamayacağını vurgular. Bir imparatorluğun onuruyla bağdaşmayan, ayrıca doğa yasalarına da aykırı davranışlarda bulunduğunu, örneğin çok yakın dostlarıyla İstanbul'un dışındaki bahçelere ve mesirelere gidip bir padişaha yakışmayacak biçimde eğlendiğini, ateş yaktığını, yemek pişirdiğini, sofraya şarap getirip sakilik ettiğini, laubali biçimde içtiğini; ilginç denemelere kalkışıp çok yaşlı kadınlarla delikanlıları, ihtiyar erkeklerle genç kızları evlendirdiğini; önceki padişahlarla kıyaslanamayacak düzeyde içki düşkünü olduğunu ve bu tutkusunda Bekri Mustafa'nın rolü bulunduğunu; şeyhülislamı, kazaskerleri de zorla içki meclisine oturtup sarhoş ettiğini; içki yasağı koymazdan önce bir ara, herkesin şarap satmasına ve içmesine izin verdiğini; afyondan nefret ettiğini, tütün içenleri yakaladığında kendi eliyle boğduğunu anlatır. Mesela; o gün sarayda etkin olanlar bu dengesiz hatt-ı hümayunun (Ferman) birisinin şu olduğunu hatırlatırlar:
"Hasan hapsolunsun. Amma mel'ûnu hemen şimdi kapucular kethüdasına gönderüb çeşme önünde başını kesdiresin. Ben dahi yukarıdan bakarım. Elbette olsun."
Kantemiroğlu ayrıca şöyle devam ederek; “kimi geceler sırtında kemersiz bir entari, elinde kılıç, yalınayak saraydan fırlayıp deliler gibi sokaklarda koştuğunu, rastladığını kılıçtan geçirdiğini, bazen de pencere önünde oturup keyfince ok atıp yoldan geçen günahsız insanları öldürdüğünü, salt zulmetmek ve öldürmek için tebdil çıktığında birkaç zavallıyı katletmeden saraya dönmediğini ekler.” Silahtarını ve Bostancıbaşı DuçeMehmet'i, akşam kendisi içkiye başladıktan sonra verdiği idam emirlerinin infaz edilmemesi için uyardığı da rivayet edilir.
Kısacası; padişahlar da insandır. Dolaysıyla kim içer, kim içmez veya içerlerse de içmezlerse de herkes yaşamında hürdür. Yine de içki İslâm Dini’ ne göre yasak değil mi denilirse hele içki içen o kişinin İslâm’a inancı varsa dahası bu kişi halifelik kisvesini taşısa bile yine de bu olay Allah’la kul arasındadır. Bu gerçekler bilinirken göz ardı edip, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu ve kurucularına içki yüzünden olumsuz söylemde bulunanlar acaba bu gerçekler karşısında ne diyecekler doğrusu çok çok hatta çok merak ediyorum. Sonuçta insan şahta padişahta devlet başkanı da olsa; herkes yaptığından sorumludur. Gerek bu dünya da gerekse öbür dünya da!.