ru24.pro
World News in Turkish
Февраль
2024

10'LARIN İZLERİYLE TÜRKİYE (4)

0

Hem de 1984 yılından beri ülkemizin huzuruna, bütünlüğüne kast eden teröristlere karşı canla, başla savaşıp; can ve kan bedeli ödemelerine rağmen!

Onlar artık hükümlüydü! Ama ülkemizin bütünlüğüne, birlik ve beraberliğine kast eden, binlerce yurttaşımızı, polisimizi ve Mehmetçiği kahpece katleden teröristler ve onların ele başları; ülke de barışı sağlayacağız diyerek yola çıkan mevcut iktidarın muhatapları, 'bu teslimiyet sürecinin barış melekleri!' idiler!

Böylesine bir durum, akıl tutulmasından başka bir şey olamazdı!

Ya da 90 yıl önce her karışına kan ve can bedeli ödeyerek, kurmuş olduğumuz Cumhuriyet Türkiye'sini;

Bilinen dış güçlerinde desteği ile Atatürk ilke ve devrimlerinden dönüştürmeye azmetmiş, ılımlı İslamı benimsemiş; ülkemizi tek adam ve tek parti yönetimi ile idare etme hevesindeki kimi siyasilerin, türlü demokratik açılımlar ve gelişimler adı altında ülkemizin milli birliğinin, üniter devlet yapısının, adeta feda edilmesi operasyonuydu bunun adı!

Onarlı yılları anlatırken, ülkemizde yaşanan o kritik süreçlere, bunun yanı sıra, asla tasvip etmediğim askeri darbelere de değineceğim tabii ki!

Silivri ve Hasdal Cezaevlerinde başlayan ve sonucunda büyük bir hayal kırıklığı yaşatan bu sürecin temelinde, şimdi de sivil bir darbe operasyonu mu yaşanıyordu?

2000'li yılların ilk on yılında toplumsal mutabakat ya da demokratikleşme sıfatları ile isimlendirilen bu teslimiyet süreçlerini, o dönemi anlatırken; özgür yaşamın uzun tutukluluk süreçleri ile esir alındığı, o hazin yaşamlara da, geniş bir çerçevede değineceğim…)

50'li yılların İstanbul'unda satılan yoğurt'un, tahin pekmezin, sebze ve meyve çeşitlerinin tadı hala damağımdadır…

Kış gecelerinin o güzel lezzeti, 'Vefanın Bozasını' unutmak ne mümkün? Bir de sevgili babacığımın kuzineli sobamızın üzerinde pişirmiş olduğu kestanenin o mis kokusu ve tadını dün gibi hatırlarım…

Biliyorum ki, o yılların içerisinde kalan bu anılar yumağı; o dönemlerde yaşayan her çocuğun beyninde, kalbinde en özel ve en unutulmaz hatıraları barındırır. Ama özellikle de, şimdilerde yanımızda, yanı başımızda, ardımızda, arkamızda olmayan, bizi sımsıcacık sevgileri ile sarıp, sarmalayan duaları ile bizleri koruyup, kollamaya çalışan tüm sevdiklerimizin o hoş sedalarını da hatırlatır…

Kimi zaman görüntüleri canlanır gözlerimizin önünde, içimizi onarılmaz bir hüzün kaplar. O bize özel, unutulmaz anılar; gözyaşlarımızla ıslanır, kalbimizin derinliklerinden gelen dayanılmaz bir özlemi, onarılmaz bir acıyı duyumsarız…

İstanbul'un o yıllardaki görüntüsü bu satırlara, bu sayfalara sığar mı hiç?

O yıllarda her şey öylesine doğal ve öylesine büyülü güzelliklerle doluydu ki, ben sadece 50'li yılların ortasından itibaren hatırladıklarımı bu sayfalara döküp, o dönemin görüntüleri ile anlatmaya çalışacağım…

Şimdilerle, o günleri mukayese ettiğimde; yaşam ağacımız o günlerde filizlendiği, dal budak saldığı için benden birkaç kuşak öncesi yaşayanlar ile benim kuşağımın ve benden sonra ki bir iki kuşağın çok şanslı olduğunu hemen ifade etmeliyim. Çünkü 50'li yıllardan 70'li yılların sonuna kadar İstanbul hakikaten harikulade bir şehir görüntüsündeydi.

Tıpkı büyük usta Orhan Veli Kanık'ın aşağıdaki dizelerinde anlattığı:

"İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı

Önce hafiften bir rüzgâr esiyor

Yavaş, yavaş sallanıyor

Yapraklar ağaçlarda;

Uzaklarda, çok uzaklarda,

Sucuların hiç durmayan çıngırakları

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı…