CUM’A SOHBETİ (5/36)
İmam-ı Rabbânî, Müceddid-i Elf-i Sânî, Ahmed-ü Faruk es-Sirhindî, (K.S.) Efendi Hazret’leri, Mektubât-i Kudsiyesinde: “Evet, bu Tarîkat-i aliyye’nin, müteahirrini’nden ba’zıları (sonradan gelenlerden ba’zıları) Bu Tarikatın aslında bulunmayan, ba’zı bid’atler ihdas ettiler, bu yolun büyüklerinin sîretlerini zayi ettiler zannettilerki, ihdas ettikleri bu bid’atlerle bu tarikati kemale erdirdiler. Hâşâ! Ve Kellâ! “ Ne onların( Allah evlad edindi, diyenlerin), ne de atalarının bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan bu söz ne büyük oldu! Yalandan başka bir şey söylemiyorlar.” ( Kehf/18/5) Bi’lakis onlar bu Yolun tahribi ve büsbütün zayi’i için gayret sarf’ediyorlar. Büsbütün bunlara yazıkar olsun! Bunlar müteahirrîn,( geçmiş) Silsilede bulunmayan ba’zı bid’atleri ihdas ederek, Teheccüd namazını, - bu arada, Tesbih namazını da) cemaatle, kılıyorlar, uzaklardan ve yakın muhitlerden insanlar toplanıyor, Tehecüd vaktinde, Camaat-i Tâmme ile eda ediyorlar. Bu yaptıkları, bütün fukahâ’nın ittifakı ile Tahrimen mekruhtur. Ve yine bu Tarîkat bid’atçileri, Teheccüd (Kuşluk ve Evvâbîn) namazının 13 rek’at olduğuna i’tikad ediyorlar on iki rek’ati ayakta, iki rek’atı da oturarak kılıyor ve oturarak kılınan bu iki rek’atin bir rek’at hükmünde olduğunu zannediyorlar. Onların zannettikleri gibi değildir. (Buhârî ve Müslim’in rivayetlerine göre, Aişe Valiudemiz radiya’llâhu anhâ: “Nebî salla’llâhu aleyhi ve sellem, “Gecenin bir vaktinde on üç rek’at namaz kılardı.” Demiştir. Mesruk radiya’llâhu anh’den rivayete göre, “Aişe radiya’llâhu anhâ’ya Resûlu’llâh’ın gece namazını sordum da,” Sabah namazının iki rek’at Sünnetinden gayri, Yedi, dokuz ve on bir rek’attir,” diye cevap verdi. Bu hadisi de Buhârî rivayet etmiştir.) Halbuki durum onların zannettikleri gibi değildir. Zira, Peygamber’imiz salla’llâhu aleyhi ve selem Efendimiz: Teheccüd Namazını, zaman zaman, on üç rek’at, zaman zaman on bir rek’at, zaman zaman, dokuz rek’at, zaman zaman da yedi rek’at olarak kılarlardı. Ferdiyet, teklik, onların zannettikleri gbi, iki rek’atin oturarak kılınmasını tek rek’at hükmünde olması değil, Peygamber’imizin, zaman zaman, üç rek’atlık vitir namazını gece vaktine te’hir edip, Ümmetine nafile olan ve fakat kendisine farz olan Teheccüd namazıyla birlikte kılmasından neş’et etmiştir. Bu bilgi ve amellerin menşe’i Sünneti Seniyye’ye tam olarak uyulmamasıdır. Daha da garib olanı, bu şen’î bid’atlerin, alimlerin ve müçtehid’lerin çok olduğu beldelerde revaç bulmasıdır. Zira, cahiller ve fakirler bu alimlerden ve müçtehiud’lerden feyiz alırlar, istifade ederler...”
Hassan radiya’llâhu anh’den rivayete göre, Resûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz: Her hangi bir kavim, dinlerinde herhangi bir bid’at ihdas ederlerse, Allah onların sünnetlerinden bir mislini kaldırır da , kıyamete kadar iade etmez.” buyurmuştur.
Ba’zı, ulema ba’zı bid’atlerin bid’at-i Hasene olduğunu iddia etmişlerdir; Namaz’da ımama( sarık) sünnettir, sünnet olan da sarığın kuyruğunun sırtın tam ortasına salıverilmesidir. Bid’at-i Hasene diye ba’zı salikler, Sarığın kuyruğunun sol omuza salıverilmesini terviç etmişlerdir. Yine ba’zı ulema, Namazlarda Niyyetin kalbî irade ile birlikte dil ile nutku- teleffuzu da hasen- güzel görmüşlerdir. Halbuki, ne Nebî sala’llâhu aleyhi ve sellem ne Ashab-ı Kiram ve ne de Tâbi’în-i Izâm’dan lisan ile nutk ile niyet hakkında ne sahih ve ne de zayıf bir rivayet vardır. Aksine onlar, kıyam’dan hemen sonra, lisan- nutk ile niyet etmeden, sadece kalbî İRADE İLE İftitah Tekbirini alır, namaza başlarlardı. Böylece, Namaza başlarken lisan- nutk ile niyet edilmesi bid’attir, Ba’zıları buna bid’at-i Hasene demişlerse de, Bu Fakir, (İmam-ı Rabbânî Hazret’leri kendisini kasd’ediyor.) Bu bid’at Bid’at-i Hasene olmak şöyle dursun, diğer bid’atler gibi sünneti kaldıran bir bid’at değil, aksine, farzı kaldıran bir bid’attir. İnsanların çoğu, bu takdirde, kalbi gafletten uzaklaştırmaksızın, uzuvları hazırlamaksızın, yalnız lisan- nutk ile niyyetle iktifa ediyorlar. Bu suretle, Namazın farz’larından olan kalbî irade ve niyyet bilkülliye terk’edildiği için, namazın fesadına sebebiyyet verir. Lisan-nutk ile niyyetin hiçbir kıymeti yoktur. Bir kimse Namaz namazına başlarken, lisan-nutk ile “Akşam Namazının Farzını kılmaya” diye niyet ekse namazı sahih olur...
Son 30-40 yıldan beridir, Zikr-i Hafî, Tarîkat-i Nakşibendiyye-i aliyye, salik ve müntesiplerinin tevessül ettiği, daha doğrusu irtikâp ettiği, Tarîkat ve Tasavvuf Bid’at’lerine gelince, Evveliyyetle,
Yukarıda ifade edildiği gibi, Teheccüd, Duhâ ( kuşluk) ve Evvâbîn namazlarında son iki rek’atı oturarak, kılma, Namazlarda sarık sarıldığında, sarığın kuyruğunu sol omuza salıvermek, Namazlarda, kalbî, iradî, niyet yerine, lisan- nutk ile niyetlenme gibi bid’atlere tevessül edildiği gibi, bunlara yeni yeni, bid’atler ilave etmişlerdir.
1) Mübarek gün ve gecelerde, Tesbih namazını kalabalık cemaatlerle, kılmak, kıldırmak. Gerekçeleri, “Bilmeyenler de öğrensinler,” diyeymiş. Bütün Fukahâ’nın Tahrîmen, mekruh saydığı, bu bid’ati bu kadar zayıf bir gerekçe ile irtikâp etmek, bundan sevap ve ecir beklemek, kemâlâta sebep olacağını düşünmek, İmam-ı Rabbânî Hazret’lerinin tespitlerine göre, “ Harama helâl, helâle haram,” olarak i’tikad etmekten, (Neuz-ü bi’llâh) bir derece aşağıdır. Yarım asırdan beridir, defa’âtla yazıldı çizildi, bunca ikaz ve ihtarlara rağmen, hâlâ! Devam edilmiş olması anlaşılır gibi değil!...
2) Hatm-i Hacegân-ı Kâdirî, adından da bellidirki, Zikr-i Celî, Tarîkat-i kâdiriyye-i aliyye’nin Esâsâtından ve rükn-ü rekînidir, Yânî, Zikr-i Hafî, Tarîkat-i Nakşibendiyye-i aliyye’nin Esâsâtından ve rüknü Aslî’sinden değildir. Hazreti Üstaz’ımız, Süleyman Hilmi Silistrevî( K.S.) Efendi Hazretleri, Sahib-i zaman olması i’tibariyle, İstisnâî hallerde ve zamanlarda teberrüken yapılabilinir. Her hafta Perşembe geceleri bilafasıla yapılagelmesi bid’attir. Feyzin, nurun ve bereketin kesilmesine sebep olur. İstisnâÎ haller ve zamanlar, Mesela, Ümmetin tamamına şâmil, bir belâ ve musîbet zuhur etmişse, Kâdirî Silsilesine dahil, Pîrân ve Ricâl-i Ma’neviyye’nin himmetleri için, bir de, dünyevî ve zahirÎ Tıbbın çâre bulamadığı, salikler için, Abdülkadir-i Geylânî Hazret’leri, ma’neviyyat aleminin, Riucâl-i Ma’neviyye’nin Cerrah Tabibi olması hasabiyle, kendisine, “Meded Yâ Seyyid-ü Abdülkadır-i Geylânî Bi’izni’llâh,” denilerek, himmet istemek için yapılabilinir. İfade edildiği gibi bunların haricinde ve hele hele, her hafta fasıla verilmeden yapılırsa bid’t olur...
3) Zikr-i Hafî, Tarîkat-i Nakşibendiyye-i aliyye’nin Esâsâtından ve Aslî rükünlerinden olan, Hatm-i Hacegân-ı Nakşibendiyye, İkinci Kutbu’l- Aktab, Merkez, Abdülhalık Gucdüvânî Hazret’leri tarafından, ilk konulduğu haftadan beridir, günü hiç değiştirilmemiş, aynı gün, hafta’nın Perşembe geceleri yapılagelmiştir, Yâ’nî, Perşembeyi Cum’a’ya bağlayan gece yapılagelmiştir. Sudan sebeplerle, hatim günü’nün değiştirilmesi, ya da hafta’nın bir başka gününde ikinci kerre yapılması bid’attir. Abdülhalık Gucdüvânî Hazret’leri, Silsile-i Saâdât’ın- Silsile-i Zeheb’in 9. Halkasıdır. Kendisinden sonra gelen, Silsile-i Saâdât’ın 24 Halkası, Kutup, 33. Ve şimdilik, son Halka, Süleyman Hilmi Silistrevî(K.S.) Efendi Hazret’leri, Hatim gününü, değiştirmemiş de, sizler kimler oluyorsunuz da, hatim günlerini değiştiriyorsunuz?!...