ru24.pro
World News
Март
2025

Amerikan yumuşak gücünün sonuna mı geldik?

0

Prof. Dr. Ainur Nogayeva - Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi


ABD Başkanı Donald Trump’ın ikinci dönemi, birçok açıdan “deprem” etkisi yarattı ve artçıları hâlâ sürmekte. Seçim vaatlerini yerine getirme adına “Trump diplomasisi”, küresel nitelikte çaba gösterirken, son verdiği “Yemen’i vurun!” emri, iktidara gelince “savaşları bitireceğim” söylemelerine ters düşüyor. Diğer yandan, Amerika’yı yeniden güçlü hale getirme vaatlerini hangi yöntemlerle gerçekleştireceği de soru işareti. Zira Trump, Soğuk savaşın sona ermesiyle günümüze kadar ABD’nin kullandığı araçları sorgulamakla kalmıyor, onları tasfiye yoluna gidiyor. Meşhur gazetelerin yanı sıra Amerikanın Sesi ve USAID gibi Batı’nın Soğuk savaşı kazanmasında ve sonrasında önemli rol oynayan kurumlarını kapatması, ABD’nin etki ajanları niteliğindeki bu araçlara ihtiyaç duymaması, bahsi geçen yumuşak güç mekanizması yerine kaba güce ve paraya başvuracağını açıkça sergilemektedir.


HİKAYE ORDUNUN ZAFERİNE GALABE ÇALDI

Gücün doğası çok karmaşıktır. Uzun zamandır orduları ve ekonomik gücü içeren geleneksel sert gücün günü yönettiği kabul ediliyordu. Yani, doğrudan kim daha güçlüyse o baskındı. Ancak gücün yalnızca sert bileşenleri içermediğini fark eden Batılı akademisyenler ülkelerin, eski dünya sert gücünün artık sonuçları etkileyemeyeceğini ve dış politika hedeflerine istedikleri gibi ulaşamayacağına dikkat çektiler. Bunun yerine, ülkeler yeni kaynak olan iş birliğini teşvik etme ve ağlar-ilişkiler kurma yeteneğini ön plana çıkarıp “başkalarıyla birlikte bir güç, başkaları üzerindeki güçten daha etkili olabilir” diyerek hareket ettiler.

Yaklaşık 30 yıl önce “yumuşak güç” ifadesini ilk kez ortaya atan Amerikalı Profesör Joseph Nye, sert güç ile yumuşak güç arasındaki ayrımı açıklamış ve yumuşak güç teorisine öncülük etmiştir. Nye’nin düşüncesi, ABD’deki “şahinler”in tam tersiydi. Aslında Nye, Bush yönetimine değil, “siyasi realizm” okuluna, meslektaşlarına hitap ediyordu. 80’lerin sonlarında, yani son yüzyılın zayıflayan iki kutuplu çatışma yıllarında, dünya siyasetinde “sert güç” anlamının mutlaklaştırıl-masından vazgeçmeleri gerekirdi. 21. yüzyıla gelindiğinde sadece savaşta galip gelmek yeterli değildi çünkü kimin ordusunun kazandığı değil; aynı zamanda kimin hikayesinin kazandığı da önemli hale gelmişti.

Uzun süre ABD bu öğretilen çerçevesinde hareket etti, özellikle Vietnam Savaşı mağlubiyeti sonrası sarsılan imajını düzeltmek için sinemayı bir araç olarak kullandı ki Hollywood, Amerikan askerlerinin sahada yapamadıklarını sahnede yaparak güçlü, daima “muzaffer Amerikalı” imajını pompalamaya çalıştı. Başarılı da oldu. Özellikle yumuşak gücün etkisi, SSCB’nin dağılması sürecinde değişim rüzgarlarıyla birlikte, Sovyet gençlerin Batı’nın renkli hayatına özen duymasıyla kendisini gösterdi.

Günümüzde de yapılan “yumuşak güç” sıralamalarında ABD hep üst sıralarda yer almasının yanı sıra, gelişen ve gelişmekte olan birçok ülkenin genci de Amerika’yı hep “hayalindeki ülke”, hayallerin gerçekleşebileceği özgür ülke olarak görüyor. Başta “beyin göçü” olmak üzere, göçler sayesinde güçlenen ABD hala en çok göç alan cazip bir ülke konumunda.


TRUMP’IN AÇIKLIK POLİTİKASI

Trump’ın gelişi ile Amerikan idaresi yukarıda bahsettiğimiz güç uygulama yöntemlerini değiştirmeye yönelik adımlar attı. “İşgal edeceğim”, “satın alacağım” söylemleri sert güç araçlarını kullanacağına ilişkindi. Beyaz Saray’a geldiğinden beri başta müttefikleri olmak üzere birçok ülkeyi tarifeleri yükseltmekle tehdit ediyor..

“Amerika’yı yeniden büyük hale getireceğim” söylemleriyle hareket eden Trump, birçok şeyi “el altından” değil, doğrudan yürüteceğini gösteriyor. Bu bağlamda uzun yıllardır Amerika’nın kendi gündemini, kendi düşüncelerini, Amerikan etkisini diğer ülkelere aktardığı araçları tasfiye yoluna gidiyor. Tabii bunları, bir iş adamı mantığıyla ulusal borcunun GSMH’den daha fazla olan bir ülkenin başkanı olarak, gereksiz harcamaları kesme adına yaptığını söylüyor. Bu vesileyle dünya ülkeleri de Amerikan derin devletinin nerelere kadar ulaştığını ve hangi ülkelerde neleri ve kimleri desteklediğini görmüş oldu.

Birçok kişi için cazip ülke konumunda olan ABD’nin imajı; başkanın “işgal” çıkışları, gerekirse silah kullanılabilecek kadar sert yasadışı göçmen karşıtı tutumu, İsrail karşıtlarını susturma gibi eylemler nedeniyle bozuluyor. Trump, Amerika’yı (Elon Musk ile birlikte) ABD’nin bir “fırsatlar ve özgürlükler ülkesi” olmaktan çıkarıp kendilerine göre bir ülke dizayn edebileceğinin sinyallerini veriyor.

Ukrayna lideri Zelenskiy’nin canlı yayında küçük düşürülmesi, diplomatik bir skandal olmaktan ziyade güçlünün karşısında bir söz söylenmemesi gerektiği, söylendiği takdirde nasıl bir akıbete uğrayacağının bir göstergesi idi. “Güçlüyüm haklıyım”, güçsüzsen “sus-dinle” şeklindeki davranış, bundan sonra diğer ülke liderlerine de güçlü bir mesaj içeriyordu: İstersem askeri yardımı, istersem internet bağlantılarını keserim, bu kadar açık!


İNCE SİYASET

Tüm dünyanın gözü önünde Beyaz Saray’da bu olaylar gerçekleşirken, sosyal medya hesaplarında Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Zelenski’yi şemsiye tutarak ağırladığı anın fotoğrafının paylaşılması üstelik bunun Batılı bir gazeteci tarafından yapılması, sosyal ve görsel medyada viral olması da aslında Trump’ın tutumuna karşı bir tepki niteliğindeydi.

Sert yönetici, kaba güç, finansal güç- tüm bunlar iş dünyasında geçerli olabilir, ama siyaset birçok başka ustalıklar da gerektirir. Trump bunu ne kadar erken öğrenirse, dünya da o kadar hızlı istikrarlı hale gelebilir. Zira sert güç, askeri güç ve para günümüzde ABD’ye istediği sonuçları getirmeyebilir, tam tersi kutuplaşmaya ve doğrudan cepheleşmeye yol açabilir.


Sosyal medya mı düzenlenmeli, akıllı telefonlar mı?

Gazze’de ateşkes neden çöktü?

Enerji bağımsızlığı yolunda atılan dev adımlar