Kültürel iktidar değişmedi değişemez
Öncelikle kültürel iktidar dediğimiz şey siyasi iktidarla doğru orantılı olmasına rağmen çok daha uzun vadede değişim gözlenen, göstergeleri gündelik yaşantının yanında sanat endüstrisinde kendini belli eden bir manzara. Kültürel iktidarın kimde olması gerektiği konusu ideolojik gibi görünse de uzun senelerdir devam eden tartışmanın zemini ‘yerli’ ve ‘ithal’ kavramları etrafında dönüyor.
TARİHİ İLE YENİ YENİ BARIŞAN TOPLUM
Sadece yakın tarihi değil uzak tarihi ile de AK Parti iktidarında barışan bir sistemde kültürel iktidarın değişmesinin kolay olmayacağı aşikar. Ve bu konudaki tartışmaların bir yanı hep gazetemizde olur. Son olarak Ersin Çelik ve İsmail Kılıçarslan’ın yazılarıyla yeni bir fitili ateşledi. Çelik, umutlu olduğunu ifade ederken Kılıçarslan ise “senin kadar umutlu değilim” dedi. Her ikisinin de argümanları var. Haklı olabilirler. Bizim kanaatimiz ise umudun az olduğu yönünde. Üstelik İsmail Kılıçarslan’dan daha umutsuz olduğumu ifade edebilirim.
ÇELİK VE KILIÇARSLAN NE DEMİŞTİ?
Önce iki kıymetli yazarın ne söylediğine bakalım…
Ersin Çelik, “Dizi ile sinema sektöründeki tekelleşme tartışmaları ve camiayı tahkim edenlerin ‘politik yönleri’ ile konuşulması her şeyden önce bir kırılmadır. Cesarettir. Meydan okumadır. Daha da önemlisi ‘ekosistem’ değişikliğinin ayak sesidir” dedi. İsmail Kılıçarslan ise “Ersin’in ne dediğini ve niçin umutlu olduğunu elbette anlıyorum ama kültürün ‘endüstriyel bir üretim’ olduğunu kabul etmeye yanaşmadığımız sürece bizden bir şey olmayacağına dair inancımda bir değişiklik yok” yorumunda bulundu. Kılıçarslan, “Kabiliyetli ile kabiliyetsizi, yetenekli ile yeteneksizi birbirinden tefrik etmek yerine Barımgiller familyasının lacivertini kurmakla kültürel iktidar olunur mu Ersin? Kültürden kazandığı parayı yurtdışında eve, kripto piyasasına, lüks arabaya yatırmayı marifet bilen adamlarla yol alınır mı?” diyerek umudunun az olduğunu vurguladı.
SERMAYE, ÜRETİM VE MUHATAP!
Modern zamanda iktidarın hangi ayağını tartışırsak tartışalım mutlaka ekonomik zemini gözlemlememiz gerektiği malum. Yeni orta sınıf dindarlık üzerine oluşurken de bunun sonuçlarını değerlendirirken de sermayenin yeri ve el değiştirmesi gibi unsurlar alındı. Kültürden bahsederken de bu sermayenin, kültür üretimi ve belki daha önemlisi tüketiminde nerede durduğuna bakmak gerek.
Kültürden bahsederken ‘tüketim’ kavramını kullanmak nâhoş olsa da gerçeği göz ardı edemeyiz. Siyasi iktidar ne kadar güçlü olursa olsun, kültüre dair üretimin alıcısı bulunmalı. Bir filmin seyircisi, kitabın okuru, tiyatronun izleyicisi, müziğin dinleyicisi olmalı. Dikkat ederseniz popüler kültürle doğrudan ilintili sanat alanlarından bahsediyoruz. Mimari, heykel, resim, modern sanat gibi alanlar ‘uçta’ kaldığı için bu doğrudan eylem ve tüketim alanında yer almıyor.
DEVLET DESTEĞİ ARTTI AMA YETERLİ DEĞİL
Sanat üretiminin dünyanın hiçbir yerinde devlet ve özel sermaye desteği olmadan gelişemediğini, ilerlemenin de bununla bağlantılı olarak vuku bulduğunu bilmemiz gerekiyor. Ülkemizde devletin sinemaya desteği son 15 yılda artarak devam ediyor. 2024’te sinemaya verilen destek 300 milyon TL civarında oldu. Umut verici olsa da gerekenin çok uzağında. Avrupa’da ortalama bir filmin bütçesinin 1 milyon avro olduğunu düşünürsek manzara daha da netleşir. Bizim filmlerimizin ortalama bütçesi 300 bin avroyu zor buluyor. Hollywood’dan bahsetmiyorum. Zira ticari sinema çok başka alan. Ancak Avrupa’da ticari filmlerin 5-10 milyon avro, Hollywood’da ise 50 milyon dolar seviyesinde olmasına karşın ülkemizde 1-2 milyon avro civarında olmasını bilgi olarak elimizde tutalım.
Devletin desteği olması gerekenin çok uzağında. Kültürel iktidardan bahsedeceksek iktidarın destek organizasyonlarının daha verimli olması gerekir. Ayrıca devlet destekli sivil hareketlerin de fonları önemli. Ve elbette tamamen sivil sermayenin kültüre desteğine bakmak lazım.
YENİ SERMAYE ÇOK BAŞKA HAVADA
Türkiye’nin kültürel üretimdeki en önemli iktidar göstergesi özel sermayenin bu alandaki varlığıdır. Zira yeni orta sınıfın sinema başta olmak üzere kültür faaliyetlerine desteği yok denecek kadar az. Oysa kültürel iktidarın sahibi olduğu iddia edilen ‘taraf’ta her sermaye grubu bununla kendini var eder. İsim vermekte beis yok. Eczacıbaşı, Sabancı, Doğuş, Borusan ve daha nicelerinin ismini hep festivallerle duyuyoruz. Oysa yeni orta sınıfın sermaye merkezindeki grupları ve isimleri kaçımız buralarda görüyoruz?
BAŞARILI GENÇ SİNEMACILAR DESTEK BULAMIYOR
Yakın zamandan örnek vereyim. Proje aşamasında ödül alan bir genç kadın yönetmen, filmi için görüştüğü ‘yeni orta sınıf’ sermayenin hiçbirinden destek alamadı. Kuvvetle muhtemel festivalde başarı kazanınca en çok da destek vermeyenler övecek. Aynı şekilde başka bir arkadaş, film projesi için randevu talep ettiği kendi grubunun yöneticisinden 6 aydır randevu alamıyor. Çatkapı görüşebilmesi gereken kişiye konu sinema olunca da randevu verilmiyor? Yeni orta sınıf sermayenin kültür üretimine olan bu mesafesi giderilmedikçe iktidardan söz edilemez.
Aynı şekilde bir de izleyici meselesi var. Kültür endüstrisinin zamanla oturmasının yolu, iltifata tabi olması gereken ürünün muhatabıdır. Sinemada bu izleyicidir. Ve sinema izleyicisi konusunda yeni orta sınıf da sınıfta kalıyor.
SEBEPLER ORTADA SONUÇ DEĞİŞMEYECEK
Bütün bileşenler bir araya gelince kültürel iktidardan söz etmek mümkün olmuyor. Beğenilmeyen “diğer taraf”ın en önemli özelliği, üretimin sermaye tarafından desteklenmesi ve ortaya çıkan ürünün muhatabının olması… Hal böyle olunca kültürün merkezi de “orası” oluyor.
Ersin Çelik’in umudunu yaşatmak zorunda olarak, İsmail Kılıçarslan’ın umutsuzluğunu paylaşarak, yakın vadede kültürel iktidara dair bir değişimin olmasının mümkün olmadığını ifade etmek zor geliyor, evet. Fekat vakıa budur. 20 yılda olmadı. Siyasi iktidar desteği artırdı ancak yeterli değil. Yeni sermaye grupları büyüdükçe büyüdü ama destek noktasında yüzde 1 bile varlık göstermedi. İzleyici değişip çoğalsa da seçici olmak ve üretimi desteklemek noktasında geride kaldı. Sonuç ise hiç bitmeyecek olan kültürel iktidar tartışmasının hep kadük kalmasıdır…
Erzurum'un sert kış şartlarında çekildi: TRT'nin yeni kısa filmi 'Karayazı' tamamlandı