ÇOK ŞEY DEĞİŞTİ, SAVAŞLARDA!
Farkındasınızdır, zira olmalısınız, okullarda öğrendiğimiz manada savaş yaşamadık, cumhuriyetimizin 101.yılını da kutladık, istiklal içerisinde olduğumuzu düşünerek. Asırlar öncesine gitmeye gerek yok, bilirsiniz ki ülkeler savaşa girdiğinde savaşın bir galibi bir de mağlubu olur, savaşı kaybeden ülkenin toprakları galip ülkenin insanları tarafından kullanılmaya başlar, kaybeden ülke değil kazanan ülkenin bayrağı dalgalanır gönlerde.
Yazmıştım, sözüm ona savaş yaşamadık ya, düşünmek gerek savaş olsa, mümkünatı yok diyelim, ne olurdu? İstiklalimiz ve istikbalimiz uğruna vatanımızın bir karış toprağını kaybetmemek için cepheye koşar ölürdük, sonu ölüm olsa dahi vatanımızın bir karış toprağını kimselere vermezdik. Şimdiki durumumuz nedir? Vatanımızın bir karış toprağını kimselere vermiş değiliz, misak-ı milli olarak tanım yapılan ülke sınırlarımız belirgin ve bizim bayrağımız dalgalanıyor. Düşünmeye başladınız sanırım, savaş şekilleri değişti, özellikle ülkem gibi millet olmayı başarmış ciddi bir tarihi geçmişi ve ordusu olan ülkeler savaşmadan kaybediyor!
Ülkemiz için işgal var mı diye bir soru sorsam, hayır diye cevap vereceksiniz, kabul. Öyleyse aynı tarihi, aynı geçmişi yaşamadığımız ve ülkemizde yaşayan adına göç, mülteci, sığınmacı, misafir denilen, adı nasıl konulursa konulsun milyonlarca Türk olmayan insan neden var. Durun hemen cevaplamayın, zira Türk olmayan milyonlarca insan ülkemizde olduğu gibi özel imtiyazlara da sahip şen şakrak yaşamlarına devam ediyorlar.
Savaşsaydık varsayım, olmaz ya mağlubiyet, varsayım, dedik ya oldu diyelim, irili ufaklı tüm kurumlarımız, şirketlerimiz, fabrikalarımız ülkemizi işgal edenler tarafından sahiplenilir ve yönetilirdi, şimdi nasıl? Hastanelerimiz ve eğitim, öğretim veren okullarımız var tabii, savaş olsa, varsayalım bazılarımız ölmedi, yaşamaya devam etmekte, ne olurdu? Savaş sonrası ölmeyenler işgal güçleri tarafından toplanıp öldürülmezlerdi ama ikinci sının insan muamelesi görürlerdi, sağlık hizmetlerinden de eğitim öğretim hizmetlerinden de faydalanırlardı ama itilip, ötelenerek, insan, yurttaş muamelesi görmeden, tanıdık geldi mi yaşadıklarımızla. Ekonomik halimiz dip yapmış halde yaşama tutunmaya çalışırken, hastaneye yolumuz düştüğünde, hastalıklarla boğuşurken, dengeli beslenmemizi sağlamaktan aciz halimizle, tedavi, tahlil, operasyon ihtimalli her şey için aylar sonrasına randevuyla karşı karşıyayız, yurttaş olarak güvencemiz olmakla birlikte çok ilaca ulaşamıyor ya da ulaştığımız ilaçlara da paramız yetmiyor.
Değerli okurum, kötümser değilim, siz okurlarımı da karamsarlığa sürüklemek gibi düşünceye sahip olamam, aynı ülkenin yurttaşı olmamızın ötesinde insan kimliğime aykırı ve terstir. Kötümser olmayalım da olan biten ne varsa farkına varalım, farkındalık sağlayalım. Yaşamsal ana unsurlarla ilgili karamsar şeyler yazdım, kabul de, günümüzü bu zorluklarla yaşadık, atlattık diyelim, beş yıl, on yıl, yirmi yıl sonrasının refah ve bolluk içinde konforlu bir yaşam şeklinde devam edeceğini düşünen en azından umut edebilen var mı?
Ülkemde ne olursa olsun ben uluslararası yatırımlarımla sahip olduğum varlıklarla zerre etkilenmeden sevdiklerimle şen şakrak yaşamaya devam ederim diyorsanız, zira mümkün, ülkemin maksimum yüzde beşini bulamayacak nüfusuna tabiisiniz. Kendi yaşam ve geleceğinizi parlak bulmamakla birlikte evlatlarınız ve torunlarınız, nesliniz ve Türk milleti için tedirgin ve endişeli iseniz, çoğunluk ile aynısınız.
Savaş yok, işgal yok, doğrudur, deprem, salgın, sel, tayfun, yangın, terör derken çok afet ve kargaşa yaşadık, bazı yurttaşlarımızı kaybettik ama hayat devam ediyor ve devam eden hayatlarımızın vazgeçilmezi, mantıklı, makul, akılcı bir hayatı yaşayabileceğimizi öngörebilmek ve umut etmek istiyoruz. Siyasi, politik, ideolojik, kültürel ve inanç temelli tüm inandıklarınızı ve dogmalarınızı kaldırın rafa, insan olarak mantık çerçevesinde güzel bir yaşamı, yaşanacak günlerimizi umut etmek her Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının hakkı değil mi, insan olarak bu beklentide olması doğal akışın ana başlığı değil mi?