ERMENİ TERÖR ÖRGÜTÜNÜN ŞEHİT ETTİĞİ İLK BÜYÜKELÇİMİZ
Yıllarca Osmanlı Devleti içerisinde barış ve huzur ortamı içerisinde yaşayan Ermeniler, Fransız ihtilali’nden sonra milliyetçilik akımlarının da etkisiyle büyük devletlerin kışkırtmalarıyla XIX. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı Devleti'ne karşı başkaldırmaya başladılar. II. Abdülhamit’e suikast, Osmanlı Bankası baskını, birçok illerde çıkarılan isyanlar bu başkaldırının tarihi gerçekleridir. Osmanlı Türk Devleti’nin yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ’de bu vahşi Ermeni terör örgütlerinin suikastlarında çok acılara gark edilmiştir.
22 Ekim 1975 günü saat 12.00 civarında Viyana'da Prince Eugene Caddesi'ndeki hem Türk elçiliği hem de konsolosluğu olarak kullanılan binaya ellerinde çantayla 3 kişi, binanın önünde ve içinde herhangi bir güvenlik tedbiri olmamasını fırsat bilerek kolaylıkla içeri girdi. Kapıya bakmakla görevli Süleyman Toprak hastalandığı için, onun yerine müracaat görevlisi olarak Kadri Abay görevlendirilmişti.
Telefonla konuşan Kadri Abay, kapıdan içeriye giren 3 kişiye şüphe ile bakmış ve hallerinde bir gariplik olduğunu sezinlemişti. Bu kişilerden biri, Kadri Abay’ın elinden telefonu kapmış ve yere vurarak kırmıştı. Adamlar hiç konuşmadan işaret ederek kapıcı odasından çıkmasını belirttiler. O sırada Çalışma Ataşesi Nevzat Gürbüz yemeğe çıkmaktaydı. Üç kişiyi gördüğünde, adamlar çantalarından silahlarını çıkarmışlar ve ona doğru doğrultmuşlardı. Teröristler Abay'ı ve Gürbüz'ü yere oturtarak ellerinden başlarının üzerinde kenetlemişlerdi. Teröristlerin biri kasketli, ikincisi fötr şapkalı ve gözlüklü, üçüncüsünün ise başı açıktı. İkisinin elinde makineli tabanca, birinde de normal tabanca bulunmaktaydı.
Bu sırada dış kapını zili çalmış ve üç terörist birbirlerine bakarak ne yapacaklarını kararlaştırmışlardı. Biri rehin aldıkları iki kişiye silahını doğrultmuş, diğer ikisi kapının yanlarında ellerinde silahları ile mevzilenerek kapıyı açmışlardı. Kapıdaki Çalışma Ataşeliğinde görevli Ersin A. İlercil idi. Namluları kendisine çevrilmiş silahları görünce şaşkına dönmüştü Bir an geriye dönüp kaçmak istemişse de başaralı olamamıştı. Teröristler ona İngilizce olarak "Bizi büyükelçinin odasına götür" dediler.
Üç teröristten biri Kadir Abay'la, Nevzat Gürbüz'ün yanında kalmıştı. İkisi ise Ersin A. İlercil’i önlerine katıp merdivenlere yürüdüler. İlercil, teröristleri oyalayarak Büyükelçinin odasına götürmeden, bir çare bulmaya çalıştı. Merdivenin başında büyükelçinin odacısı Selim Yılmazoğlu'nu görse de durumu ona anlatamadı. İlercil son çare olarak katilleri büyükelçinin odası yerine sekreterlerin bulunduğu yan taraftaki odaya soktu. Odada iki Türk bir de Avusturyalı kadın sekreter vardı. Bu oda ile büyükelçinin çalışma odası arasında bir kapı bulunmaktaydı. Sekreterler karşılarında silahlı kişileri görünce paniğe kapıldılar. Teröristler hemen telefonlara koşarak telefon tellerini koparttılar. Türk sekreterlerden Ferhan Sezer daha sonra verdiği ifade de "Ben ikisinin de gözünün içine baktım. Her ikisini de şimdi nerede görsem tanırım" demişti. Teröristlerden birisi sekreterlerin odasında kalmış diğeri ise Büyükelçinin odasına doğru ilerlemiş ve elçinin kapısını açarak içeri bakmıştı. Bu sırada Daniş Tunalıgil önündeki kağıtları okumaktaydı. Katil Türkçe olarak:
"Elçi siz misiniz?" diye sormuştu.
Büyükelçi genç katilin elindeki tabancayı görünce yerinden kalkmış, hiçbir korku, telaş ve panik emaresi göstermeden:
"Evet benim. Buyurun oturun, ne derdiniz varsa konuşalım, halletmeye çalışalım." demişti.
Bu insani, cesur ve çözüm üretici davranışına rağmen vahşi katiller, onu hiç dinlememişlerdir. Kısa bir süre sonra üç el silah sesi duyulmuş, Büyükelçi kulağına ve kafatasına giren üç kurşunla hemen orada ölmüştü. Büyükelçiyi vuran katil hemen odadan fırlamış ve üç el de havaya ateş ederek arkadaşı ile birlikte merdivenlerden aşağıya doğru koşmuştu. Üçü birden ana kapıdan dışarı çıkarlarken, çantaları, şapka ve kasketleri ile makineli tüfeklerini yerde bırakmışlardı. Böylece çok kısa sürede üç terörist Türkiye'nin Viyana Büyükelçisi Daniş Tunaligil'i öldürerek kaçmıştı. Bu olaydan iki gün sonra da Paris Büyükelçisi İsmail Erez de kimliği meçhul şahıslar tarafından şehit edildi. Her iki olay da bir anda gündeme bomba gibi düşmüştü. Acaba iki elçiyi kimler ne neden öldürmüşlerdi? Bu soru halen cevaplandırılmıyor.
Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin şanı şerefi için canını feda eden Hüseyin Daniş Tunalıgil, 1915 yılında Ankara'da doğmuştur. Galatasaray Lisesi(benim de 21 yıl görev yaptığım ve tarihini yazdığım okul. İmparatorluğun Cumhuriyet Kapısı BBD-1999 İstanbul) ve İstanbul Hukuk Fakültesi mezunudur. 1939 yılında Dışişleri Bakanlığı meslek müdürlüğü sınavını kazanarak Protokol Dairesi’nde göreve başlamıştır. Merkezde çeşitli dairelerde görev yapan Tunalıgil, Milano Başkonsolosluğu, Bern Büyükelçiliği, Roma ve Moskova Büyükelçilikleri’nde çeşitli görevlerde bulunmuştur. Daniş Tunalıgil sırasıyla Belgrad Büyükelçiliği, Genel Sekreterlik Siyasi İşler Yardımcılığı ve Lahey Büyükelçiliği yapmıştır. Evli ve bir kız babası olan Tunalıgil, Şehit edildiğinde Türkiye'nin Viyana Büyükelçisi idi.
Şu bir gerçektir ki iddia ettikleri sözde soykırım olayının meydana geldiği 1915 yılında henüz dünyada bile olmayan Türk diplomatlarının öldürülmesi ne akli ne de insani duygularla açıklanamaz. Bu ancak intikam hissi ile beyinleri yıkanmış ve adeta canavarlaşmış birtakım kişilerin yapabileceği bir iştir. İnşaAllah katilleri bulunur, diye ümitliyiz. Şehit Hüseyin Daniş Tunalıgil’i unutmadığımızı anlatmak için bu yazıyı yazdım. Mekânın Cennet olsun ey bu milletin muhteşem şehit evladı Hüseyin Daniş Tunalıgil. Başta dış temsilciliklerimizde şehit olanlar olmak üzere Türk Milleti’nin bağımsızlığı uğruna şehit olanlara Allah’tan rahmetler, yaşayan Gazilerimize sağlıklı yıllar diliyorum.