CUM’A SOHBETİ (6/19)
CİHANŞÜMÛL İRŞAD, İHDA VE TECDİD İÇİN İLK ADIMLAR!...
Merhum, Abdurrahman Öztürk, Merhum, Ali Dayı ( Ali Yılmaz) vasıtasıyla, Hazreti Üstazımızla müşerref olmuş, intisab etmiş ve kapılanmış, ilk müntesiplerindendi. Kendisi, Uzakyol Gemi adamıydı. Gemisi, Kıta’lar arası bir sefere çıkacağı için, 1959 yılında, veda etmek, du’a’sını almak üzere, Kısıklı’daki Ziyarethane’de kendisini ziyaret eder. “Efendim, Seferimiz uzun sürecek, Kıta’lar arası limanlara uğrayacağız, dönüşümüz, belki bir yıl, sonra ve belik de, daha da, uzun sürebilir, Size veda etmeye, du’a’nızı almaya geldim,” der, Efendi Hazret’leri, Ali Dayı’ya, “ Ali Dayı, Lütfen, fırın’dan bir peksimet ekmeği alıp- gelir misin? Buyurur. - Peksimet ekmeği, mayalı hamurdan çok sert uzun bir müddet dayanıklı, bir ekmek çeşidi’dir.- Ali Dayı ekmeği alıp- getirir, Efendi Hazret’leri, Abdurrahman Efendi, Geminiz, Kuzey Buz Denizinden geçerken, Almanya’nın Hamburg Eyaleti açıklarından geçerken, bir Fatiha, üç İhlas-ı Şerif okuyarak, gücünün yettiği kadar, uzaklara bu peksimet ekmeğini fırlat! Allah’ın izniyle, Pîran’ın himmetleriyle, İslâm Güneşi Batı’dan doğacak, Almanya’dan başlayacak, İrşad, İhda ve Tecdid, bütün Avrupa ülke’lerine ve dünya’nın diğer, kıt’a’larına da yayılacaktır.” buyurur.
Ocak 1964 tarihinde, Merhum, Mehmed Arıkan ile, Hazreti Üstazımızın Küçük damadı, Merhum, Seyyid Hüseyin Kâmil Denizolgun, Almanya, Münih Eyaletinde, Almanya Müslümanlarının Alman Devleti tarafından ta’yin edilmiş, Başimamı, Hoca Nureddin Nemangânî’nin da’vetlisi olarak Almanya’ya gittiler. Aslında bu ziyaret başka maksadlar içindi. Merhum, Mehmed Arıkan, Hoca Nureddin Nemangânî vasıtasıyla, A.B.D.’ye bir otomobil siparişi vermişti. Otomobil, gemiyle Hamburg Eyaleti limanına ulaşmış, gümrüklü sahada, sahibini bekliyordu. Merhum, Mehmed Arıkan bu otomobili almak, Merhum, Kâmil Denizolgun da, o yıllarda, belli bir süre, Almanya’da kalmış, ya da orada çalışıyor olanların, “Permi,” hakları vardı. Gümrüksüz, bedelsiz, bir otomobil ithal etme hakkı. İşci Permi hakkıyla bir otomobil almak için gitmişlerdi..
Merhum, Hoca Nureddin Nemangânî, bu ziyaretin Ramazan ayında yapılması hususunda ısrarcı olmuştu. Bu ısrarın hikmet ve sebebi sonradan anlaşılacaktı. Nitekim, bu ziyaret, tam da Ramazan-ı Şerif ayına tesadüf ettirildi. Bir taraftan, otomobil işleri ta’kip edilirken, gece’leri, Hayim’lere gidiliyor, burada toplanan Türk İşçileriyle sohbet ediliyor, Teravih Namazı kıldırılıyordu. Almanya’ya işçi olarak ilk gidenler ailelerini götüremedikleri için, topluca Hayim’lerde kalıyorlardı. Dil bilmiyorlar, haydi diyelim, işyerlerinde ve hayimlerde dil hususunda tercümanlar yardımcı oluyorlar, fakat, dinî ihtiyaçları hususunda, kendilerine yardımcı olabilecek rehber, hademe-i hayrat bulunmuyorlardı. Ma’neviyyata susamışlardı. Bir gün sonra çok erken saatlerde işbaşı yapacak olmalarına rağmen, Teravih namazından sonra, Sahur vaktine kadar sohbetler devam ediyordu.
Alman’ların İşgücü talebine karşılık, Türkiye’den, onbinler, işçi olarak bu Ülke’ye gönderilmiş, uzun yıllar, bu insanlar, birer döviz makinesi olarak görülmüşlerdir. Orada, intibakları, İçtimâî, Sosyal, ma’nevî, dinî ihtiyaçları hiç dikkate alınmamıştı. Aziz Milletimizin eşsiz, ferasetiyle, Darb-i Mesel haline getirdiği,” Saldım Çayır’a, Mevlâm Gayır’a,” durumu... Merhum, Mehmed Arıkan ile Kâmil Denizolgun Arabalarını alıp, Karayoluyla Türkiye’ye döndüler. Mehmed Arıkan’ın A.B.D.’den ithal ettiği otomobil, Saltanat Kayığı gibi kanatlı, bir otomobil idi. Fatura, Gümrük Belge’leri ve diğer lüzumlu Evrak-ı Müsbit’e ile İstanbul Trafik Tescil Büro’suna müracaat ettiğimizde, sordular; “Husûsî Plaka mı, yoksa, Taksi Plakası mı istiyorsunuz?” O yıllarda, İstanbul’da bile, Taksi Plakası imtiyazı yoktu.. İsteyen, Husûsî Plaka alabilir, isteyenler de, Taksi Plakası alabilirlerdi. Merhum, Mehmed Arıkan, Husûsî Plaka olsun,” dedi. Bendeniz, “Hocam, ne zararı var, Taksi plakası alalım, ister, Husûsî, ister Taksi olarak kullanırsınız,” dedim, Trafik Tescil me’muru, “ Kardeşimiz doğru söylüyor, ileri yıllarda, Taksi Plakaları için, tahdid getirilmesi düşünülüyor, Taksi Plakası olarak tescil edelim, Taksi olarak kulllanmak mecburiyyetinde değilsiniz,” dedi ve Taksi olarak tescil ettirdik. O yıllarda, İstanbul’da, İhvanımızın hiçbirisinde otomobil yoktu, Caddebostanlı, Şemsi Bey Amca’nın, 1946 model, Amerikan, bir Taksi Plakalı otomobili vardı, acil bir ihtiyaç halinde, da’vet ederdik, her daim hizmete hazırdı. Zaman zaman, Şemsi Bey Amca’ya, takılır, Şemsi Bey Amca, “ Peygamber’imizi salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimizin şu Hadis-i Şerif’i, tam olarak sana uyuyor.” İnsanların en hayırlısı, atı’nın dizginini tutmuş bekliyor. Her ne zaman, bir yardım çığlığı duyduğunda, yardım çığlığı duyduğu yere uçar,” (Burada, uçmak, mecazî’dir, uçmak, uçarcasına sür’atle gitmektir.
Bundan sonra, Beyağabey, diğer ağabey, ve kardeşlerimizin acil bir işi çıktığında, İmdadımıza, Merhum, Mehmed Arıkan Hoca’mız yetişirdi. Ayrıca, bu Otomobili. Taksi duraklarında Taksi olarak da çalıştırmıştı. İ.E.T.T.’ de ve semt minibüs’lerinde şoförlük yapan, Hayrabolu’lu, Ali Rıza Efendi çalıştırıyordu. Kadıköyü Meydanında durakta bekler, yolcu alırdı. Gece geç vakitlerde Zeytinburnu, Yeşiltepe, Taşcami’i Kursumuza gelir, bana hesap v erirdi. Hiç unutmam, o yıllarda benzinin litre fiyatı 37 kuruştu. Ba’zı günler hasılatı yakıt parasını bile karşılamazdı. Sorduğumda, müşteri çıkmadı, bütün gün durakta bekledim,” derdi. Madem durakta beklediniz, aldığınız bunca benzin nereye gitti, dediğimde cevabı yoktu. Kadıköyü’ndeki durakta çalışan diğer taksicilerle görüştüm, günlük hasılatlarını sordum, çok farklı... Dediler ki, Ali Rıza Efendi, birileri gelir, biz şuraya gideceğiz, paramız yok, dediklerinde, onları gidecekleri yerlere ücret talep etmeden götürür, gidilecek yerler ba’zen, Çatalca, Şile, Sarıyer, Beykoz gibi, İstanbul taşraları olabiliyordu. Hatta, ba’zı günler, Memleketi Hayrabolu’ya da gittiği oluyor,” 1930’lu yıllarda Nakliyat işine başlayan, Karadenizli, Bilge İş İnsanı, Merhum, Bahaeddin Ulusoy, “Herhangi bir iş ki, bizzat, işin başında değilsen, o iş senin değildir,” bağışla git , hiç değilse, dertlerin’den kurtulursun!” derdi. Oğullarına vasiyyeti, “Bir otobüs’ün, kamyon ve Tır’ın ekonomik ömrü beş yıldır, sonra arızalar, ta’mirat başlar. Ekonomik ömrünü tamamlayan vasıtaları, sizin işinizde çalıştırmak- çalışmak şartıyla, sürücülerine bağışlayın! Hem sizin işiniz görülür, hem sürücüler sizin sayenizde iş sahibi olurlar, size du’a ederler....