TRUMP-HARRIS MÜNAZARASINDAN NOTLAR…
Giriş
Amerika Birleşik Devletleri’nde 5 Kasım 2024 tarihinde düzenlenecek 60. Başkanlık seçimleri için artık son düzlüğe girilirken, geleneksel olarak iki partili sistemin olduğu ABD’de kazanma şansları olan Cumhuriyetçi Parti adayı ve 45. ABD Başkanı (2017-2021) Donald Trump ile Demokrat Parti Başkan adayı ve 49. Başkan Yardımcısı Kamala Harris (2021-2025), dün milyonlarca Amerikalının karşısında ABC News kanalında bir televizyon tartışması (münazara) için karşı karşıya geldiler. Adaylar, münazara öncesinde birbirlerinin elini sıkarlarken, münazara sırasında ise birbirlerini yıpratmak için farklı taktiklere başvurdular. Bu yazıda, dünkü tartışmadan önemli anlar özetlenecektir.
Kamala Harris ve Donald Trump Başkanlık Seçimleri Tartışmasında Öne Çıkan Başlıklar
İç Politika
Kamala Harris ile başlayan karşılıklı diyalogda ilk olarak ekonomi başlığıyla ön plana çıkmıştır. Orta sınıf bir ailede büyüdüğünü dile getiren Harris, vergi indirimini 5.000 dolardan 50.000 dolara çıkarmayı planladığını ve çocukları olan aileler için 6.000 dolara kadar vergi indirimi getireceğini belirtmiştir. Harris, küçük işletmelerin büyümelerini, orta sınıfın da refah düzeyini arttırmayı ve sınıfsal dengeyi sağlamayı yönelik hedefini açıkça ortaya koymuştur. Trump, Harris’in bu söylemleri karşısında savunmaya geçerek kendisinin iyi bir ekonomi sürecini işlettiğini, ama inşa ettiği ekonomik düzenin Joe Biden döneminde yıkıma uğradığını dile getirmiştir. Buna karşın, Harris, Trump’ın görev sürecinde uyguladığı tüm politikalarını masaya yatırarak, onun 1929 Büyük Buhranı’ndan bu yana en kötü ekonomiyi ve Covid-19 dönemindeki en kötü kamu sağlık sistemini yürüttüğünü söylemiş ve Amerikan İç Savaşı’ndan bu yana en kötü demokratik/siyasi yapısal düzeni miras bıraktığını açıkça ifade etmiştir.
Amerika karşısında en büyük yükselen tehdit olarak tanımlanan Çin’e yönelik çeşitli ekonomik kısıtlamalara giden Trump, Amerikan ekonomisinin daha iyi seviyeye getirme amacı taşıdığını, yerel ekonomiyi güçlendirmeyi amaçladığını ifade ederken, Biden’ın ise Çin’e yönelik gümrük vergilerini kaldırarak Amerikan ekonomisinde büyük zarar verdiğini dile getirmiştir. Trump’ın Başkanlık döneminde Çin’e yönelik sert tutumu, izolasyonist ekonomik politikaları ve kısıtlayıcı önlemleri ön plana çıkmıştı.
İkili arasında öne çıkan önemli bir başlık ise kürtaj sorunu olmuştur. Harris, kürtaj hakkının kadınların en temel hakkı olduğunu dile getirirken, Trump 6. haftadan itibaren kadınlara yönelik kürtajın yasaklanması gerektiğini dile getirmiştir. İki aday arasında kürtaj konusu hararetli geçerken, iki farklı zıt görüş etrafında oluşan keskin söylemler dikkat çekmiştir. İki lider, snır güvenliği konusunda da farklı görüşlere sahiptir. Trump yönetimi görev sürecince göçmenlere yönelik kısıtlayıcı müdahalelerde bulunmuş, göçmenlerin ülkeye girişini engellemeye çalışmış ve Meksika sınırına demir bir duvar inşa etmiştir. Ek olarak, 2017’de ilan edilen seyahat yasağı, Müslüman çoğunluklu ülkelere giriş kısıtlamaları getirerek geniş çaplı eleştirilere neden olmuştur. Sistemik ayrımcılık kapsamında, Trump yönetiminin göçmenlik ve iç politika uygulamaları, insan hakları ihlallerine yol açtığı yönünde geniş çapta eleştirilere neden oldu. Bu kapsamda, Trump, sınır güvenliğine yönelik müdahalelere devam edeceğini, özellikle Ohio eyaletindeki bazı kaçak göçmenlerin insanlık dışı eylemlerde bulunduğunu ve evcil hayvanları yediği yönünde bir iddiada bulunmuştur. Trump’ın içe dönük uygulamalarının yeni dönemde seçilmesi durumunda da devam edeceği açıkça ortaya konmuştur.
Dış Politika
İki aday, iç politikaya detaylı bir şekilde değinirken, dış politika alanında izleyecekleri stratejileri de tartışma sürecinde masaya yatırmışlardır. Özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı’nı bitireceği yönde söylemleri ile ön plana çıkan Trump, savaşın uzaması konusunda Biden yönetimini suçlamaya devam etmiştir. Biden yönetiminin 3 yıldan fazladır süren savaşı bitirmedeki başarısızlığını eleştiren Trump ise, göreve geldikten sonraki 24 saat içerisinde savaşı bitireceğini dile getirmiştir. Trump, Biden’ın savaşı bitirme konusunda pasif bir duruş sergilediğini ve binlerce insanın bu yüzden öldüğünü dile getirmiştir. Biden’ın iki lideri bir araya getirme ve ya müzakere sürecini başlatma yönünde hiçbir adım atmadığını söyleyen Trump, göreve geldiğinde müzakere sürecini daha etkili bir şekilde tamamlayacağı yönünde bir vaatte bulunmuştur. Trump, Biden ile Harris’in Putin ile Zelenski arasındaki müzakere sürecini iyi yönetemediğini ve 3 gün sonra ise Rusya- Ukrayna Savaşı’nın başladığının altını çizmiştir. Harris ise, Rusya’nın uluslararası hukuku ihlal ederek tek taraflı saldırısını kınadığını, bunun demokratik düzene zarar veren bir davranış olduğunu ve Ukrayna’yı desteklemeye devam edeceklerini açıkça ifade etmiştir.
Dış politikada diğer önemli konu ise İsrail-Filistin arasında uzun süredir devam eden savaş olmuştur. Harris, İsrail’in 7 Ekim’deki Hamas’ın öncü saldırıları sonrasında savunma hakkını elde ettiğini, ama aynı zamanda Filistin’de her geçen gün artan insani kayıpların (kadın ve özellikle çocukların) olduğunu ve savaşın bir an önce bitmesi gerektiğini dile getirmiştir. Harris, İsrail ile Hamas arasında bir ateşkesin sağlanması ve esirlerin serbest bırakılması gerektiğini ve Gazze’deki insani krizin son bulmasına yönelik desteğini açıkça ifade etmiştir. Kamala Harris, iki devletli çözümün mümkün olduğunu dile getirirken, İsrail’e yönelik arka plan desteğinin devam edeceğini ve İsrail’e her zaman kendini savunma hakkı vereceğini dile getirmiştir. Harris’in açıklamalarından sonra Trump’ın yanıtı ise çok daha kısa olmuştur. Trump, “Ben eğer başkan olsaydım ne Rusya-Ukrayna Savaşı başlardı, ne de Gazze insani krizi yaşanırdı” şeklinde ifadelerde bulunmuştur. Harris’in ise her iki toplum için ortak çözüm bulmaya yönelik söylemleri ön plana çıkmıştır. Trump, Harris’in İsrail’den nefret ettiğini ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ABD Kongresi’ne geldiği gün orada bulunmadığını dile getirmiştir. Biden yönetiminin İran’a 300 milyar dolar kaynak sağlamasını eleştiren Trump, Tahran’ın bu paraları Hamas ve Hizbullah gibi örgütlere dağıttığını ve savaşın bu yüzden devam ettiğini söylemiştir.
Harris, Trump’ın dış politika ve güvenlik alanlarında başarısız olduğunun bilinen bir gerçek olduğunu, onun diktatörlere hayran olduğunu ve bunun kendisinin de bir günlüğüne diktatör olmak istemesinden kaynaklandığını söylemiştir. Bunun en önemli dayanağının ise Rusya lideri Vladimir Putin ve Kuzey Kore lideri Kim Jong-un’un Trump’ı manipüle etmesi olduğunu dile getirmiştir. Trump ise, karşılığında, Biden yönetiminin dış politika ve güvenlik alanında başarısız olduğunun altına çizerek, ABD’ye 168 farklı ülkeden kişinin giriş yaptığını, sınır kontrolünün zayıf olduğunu, özellikle Rusya ile Almanya arasındaki Kuzey Akım 2 boru hattına onay verip ABD’deki XL boru hattını ise kapattığını ve yanlış politikalar yürüttüğünü sert bir şekilde eleştirmiştir. Donald Trump, konuşmanın sonralarına doğru, NATO’nun bütçesine yönelik kısıtlamaya gittiğini, NATO üye devletlerinin güvenlik alanında NATO bütçesine ortak katkı sağlama konusundaki tutumunun altını çizerek doğru bir strateji izlediğini öne çıkarmıştır.
Bir diğer konu başlığı olan ırkçılık konusunda, Trump, kendisinin Harris’in ırkına yönelik tarafsız bir tutum sergilediğini söylese de, Harris Trump’ın bu konuda ayrımcılık uyguladığını, ülke içerisinde ötekileştirme yoluna gittiğini ve “biz ve onlar” söylemlerine sıkça yer verdiğini dile getirmiştir. Siyahi kimliğe sahip kişilere yönelik uyguladığı taraflı tutumları, bazı haklardan mahrum bırakması ve farklı ırkta olduğu için bazen hukuk dışı uygulamalarda bile bulunduğunu ifade etmiştir.
Sonuç
Kamala Harris’in adaylığının seçimi Biden karşısında kazanmasına kesin gözüyle bakılan Donald Trump’ın yarışı kazanmasını olumsuz yönde etkileyeceği aşikârdır. Kamala Harris’in kararlı duruşu, etkili söylemleri ve geçmişe yönelik örneklere dayandırılarak verdiği cevaplar Başkanlık yarışının çekişmeli geçeceğini ortaya koymuştur. ABD’nin ilk kadın Başkanı olma yolunda ilerleyen Kamala Harris ise kendisinden emin görünmektedir. Harris’in adaylığı, Demokrat Parti’yi yeniden gündemin merkezine oturtmuştur. Ancak Amerika’nın çoğunluğu hâlâ İsrail yanlısı bir çizgidedir ve Harris’in Filistin desteği, seçimlerde ona zarar verebilir. Bu bağlamda İsrail lobisinin finansal desteğini kaybetme riski de etkilidir.
ABD Başkanlık yarışı her ne kadar bir ülkenin iç ve dış politikasında bir dönüşümü de beraberinde getirirken, aynı zamanda küresel siyasette önemli değişimlerin tetikleyicisi olacaktır. Bu kapsamda, iki adayın Başkanlık yarışını sadece ABD bazında değil, küresel siyasetin yeniden şekillenmesi yönünde algılamalıyız.
Dr. Seda Gözde TOKATLI