ÂKİF VE İNSAN (1)
Vatan, Millet ve İslâm şairimiz Mehmed Âkif Ersoy; Hz. Ali’nin: “Ey insan! Sen kendinin küçük bir cisim olduğunu sanırsın. Ama bütün âlem senin içine sığdırılıp gizlenmiştir.” cümlelerinde ifade edilen “İnsan” için, kendisi de, İNSAN adlı bir şiir yazmaktan kendini alamamıştır. Şiirin mısralarını ele alırken, serbest ve geniş bir mânâ vermeye gayret ettik. Bir nebze de olsa şiirin anlamını vermeye çalıştık.
İNSAN
Haberdar olmamışsın kendi zâtından da hâlâ sen,
“Muhakkar bir vücudum!” dersin ey insan, fakat bilsen...
Senin mâhiyyetin hattâ meleklerden de ulvîdir;
Avâlim sende pinhandır, cihanlar sende matvîdir;
(Kendi zâtından senin hâlâ haberin yok!
“Değersiz, hor görülen bir vücudum!” dersin ama, ey insan bir bilsen...
Senin mahiyet ve içyüzün hattâ meleklerden de yücedir;
Çünkü âlemler sende gizlenmiş, cihanlar sende dürülmüştür.)
Meçhûller içinde, insana en meçhûl olan; insanın bizzat kendisidir.
Nice meçhul ve bilinmeyenler peşinde koşan ve bunun için, nice paralar harcayan insan;
Ne hazindir ki, kendisinden habersiz!
Asıl meçhûliyet ve bilinmezlik; insan için kendisidir. Bu gerçekten habersiz oluş keyfiyetidir.
Evet, insanın kendisi; kendisine meçhûl ve bilinmezdir. Fakat insan bundan yani;
İnsanın kendisinden habersiz olarak gaflet içinde oluşu, hiç mi hiç hatırına gelmez!
Uzayı merak ederken, meçhûlü kaldığı kendi zatından habersiz yaşadığını,
Çok zaman hiç fark etmez!
İnsan kendini, küçük bir varlık olarak görüyor! Oysa Hz. Ali’nin dediği gibi, insanın varlığında;
Topyekûn kâinat / evren dürülü bir vaziyettedir.
Öyle bir çekirdek ki, açılışı kâinatı olarak ortaya çıkıyor. Nasıl ki, ağaçların tohum ve
Çekirdekleri; sayısız dal ve yaprakları içinde barındırır. Nitekim açıldıkları zaman; dallı budaklı;
Binbir yaprakları ile ağaçları teşkil eder. İnsanın açılımı da, kâinattan başka bir şey değildir.
Gerçekten insan, büyüse büyüse kâinat hâlini alır. Kâinat küçülse küçülse insana dönüşür.
Maddesi böyle olduğu gibi, mânâsı da mânevî bir çekirdek ve öz hükmünde olup,
Görülmez gayb âlemlerini içinde barındırır.
x
Zeminlerden, semâlardan taşarken feyz-i Rabbanî
Olur kalbin tecellî-zâr-ı nûrâ - nûr-i Yezdanî
(Rabbin feyzi; zemin, yer, semâ ve göklerden taşarken
Allah’ın nûruna ancak kalbin tecellî yeri olur. Ancak senin kalbinde tecellî eder; aydınlık ve nûr.)
x
Musaggar cirmin amma, gaye-i sun’-i İlahîsin
Bu haysiyetle pâyânın bulunmaz, bîtenâhîsin!
(Cirmin, bünye ve cismin küçük amma, sen İlahî san’atın hedef aldığı
En büyük şaheseri ve yarattıklarının en mükemmelisin. Bu bakımdan Yüce Allah’ın;
Nihayeti bulunmayan, sonsuz olarak erişilemeyecek olan san’atının bir harikasısın.)
İNSAN
Haberdar olmamışsın kendi zâtından da hâlâ sen,
“Muhakkar bir vücudum!” dersin ey insan, fakat bilsen...
Senin mâhiyyetin hattâ meleklerden de ulvîdir;
Avâlim sende pinhandır, cihanlar sende matvîdir;
(Kendi zâtından senin hâlâ haberin yok!
“Değersiz, hor görülen bir vücudum!” dersin ama, ey insan bir bilsen...
Senin mahiyet ve içyüzün hattâ meleklerden de yücedir;
Çünkü âlemler sende gizlenmiş, cihanlar sende dürülmüştür.)
Meçhûller içinde, insana en meçhûl olan; insanın bizzat kendisidir.
Nice meçhul ve bilinmeyenler peşinde koşan ve bunun için, nice paralar harcayan insan;
Ne hazindir ki, kendisinden habersiz!
Asıl meçhûliyet ve bilinmezlik; insan için kendisidir. Bu gerçekten habersiz oluş keyfiyetidir.
Evet, insanın kendisi; kendisine meçhûl ve bilinmezdir. Fakat insan bundan yani;
İnsanın kendisinden habersiz olarak gaflet içinde oluşu, hiç mi hiç hatırına gelmez!
Uzayı merak ederken, meçhûlü kaldığı kendi zatından habersiz yaşadığını,
Çok zaman hiç fark etmez!
İnsan kendini, küçük bir varlık olarak görüyor! Oysa Hz. Ali’nin dediği gibi, insanın varlığında;
Topyekûn kâinat / evren dürülü bir vaziyettedir.
Öyle bir çekirdek ki, açılışı kâinatı olarak ortaya çıkıyor. Nasıl ki, ağaçların tohum ve
Çekirdekleri; sayısız dal ve yaprakları içinde barındırır. Nitekim açıldıkları zaman; dallı budaklı;
Binbir yaprakları ile ağaçları teşkil eder. İnsanın açılımı da, kâinattan başka bir şey değildir.
Gerçekten insan, büyüse büyüse kâinat hâlini alır. Kâinat küçülse küçülse insana dönüşür.
Maddesi böyle olduğu gibi, mânâsı da mânevî bir çekirdek ve öz hükmünde olup,
Görülmez gayb âlemlerini içinde barındırır.
x
Zeminlerden, semâlardan taşarken feyz-i Rabbanî
Olur kalbin tecellî-zâr-ı nûrâ - nûr-i Yezdanî
(Rabbin feyzi; zemin, yer, semâ ve göklerden taşarken
Allah’ın nûruna ancak kalbin tecellî yeri olur. Ancak senin kalbinde tecellî eder; aydınlık ve nûr.)
x
Musaggar cirmin amma, gaye-i sun’-i İlahîsin
Bu haysiyetle pâyânın bulunmaz, bîtenâhîsin!
(Cirmin, bünye ve cismin küçük amma, sen İlahî san’atın hedef aldığı
En büyük şaheseri ve yarattıklarının en mükemmelisin. Bu bakımdan Yüce Allah’ın;
Nihayeti bulunmayan, sonsuz olarak erişilemeyecek olan san’atının bir harikasısın.)