Pervari dağlarından Kastamonu kanyonlarına
Hâlâ öyle miyim bilmiyorum. Allah’ın lütfuyla geldiğim 80 yaşıma rağmen, dağlardan, vadilerden, ormanlardan söz açıldığında, sanki bana bir şeyler oluyor! Hâlâ hasretini çektiğim Ağrı Dağı’na çıkmayı, Türkistan bozkırlarında Timur’la at yarıştırmayı, Muhammed İkbal’le Himalayalara tırmanmayı, Malik b. Nebi ile Aures Dağları’nda Fransız işgalcileri kovalamayı, İzzetbegoviç’le Sarayevo’da yer altı tünellerini kazmayı, “insanlık tarihinin en habisleri” olan Yahudileri Kudüs sokaklarında kovalayan eli sapanlı mücahit çocuklara eş olup, onlara taş toplamayı hayal ediyor; kendi kendime hem gülüyor hem ağlıyorum.
Güzelliğe duyarsız insanlar var
Biz insanlar, tabiata karşı çok zalimiz. O güzelim ağaçları seveceğimize, keseriz dallarını ve görmezden geliriz o yaralarından akan gözyaşlarını; derelerin sularını dinleyip maveraya uzanacağımıza, içinde banyo yapan cennet kuşlarına taş atarak, banyo yapmalarına mani oluruz; tarifini ve oluşumunun serencamını hiçbir tabiatçının izah edemediği kanyonlarında cilveli cilveli banyo yapan kuşları, nazlı nazlı vadinin eteklerine tırmanan sarmaşıkları, tabiatın en yumuşağı olarak yaratılmış dere sularının akışına kendimizi kaptırıp, düşünce âlemine dalacağımıza, elimizde çitlediğimiz çekirdek kabuklarını, yediğimiz muzun kabuğunu, oraya buraya atarız… Ya o cennet köşelerinden biri olan Kastamonu dağları arasındaki bu kanyonlarda gezenler arasından bazı “keş”lerin, içtikleri sigaraların izmaritleriyle gümüş gibi, ve rahmetli Üstadın deyimiyle “kıvrım kıvrım akan” dere sularını kirletmeleri kahrediyor insanı.
Dağ, kanyon, kayalık, dere, orman, ağaç, kuş, keklik, kısaca Allah’ın tabiatta yarattığı her tabiilik benim en yakın dostum, dertdaşım, yoldaşım olurlar rahmetli Sadreddin Öztoprak Hoca’nın, kendi adaşı olan Mele Sadreddin Yüksel Hoca için söylediği gibi. Üstelik hiçbir bedel istemeden…
Pervari dağlarında çocukluk hayallerim
Tabii ki, Pervari’deki çocukluk yıllarımda, ufkum bilgime bağımlı olduğu için, Çin Seddi’ne çıkmayı, insanoğlunun “can korkusu” havliyle neler yapabileceğini hayal bile edemezdim. Topu topuna, çapı 10 km. olan Pervari ve civarı çemberinin içinde nerede çeşmeler var, hangi kayalıklara tırmanmak daha zevkli, hangi dağ yamacının kenger ve çiğdemleri daha lezzetli; kendi elimle yaptığım, tarihte misli bulunmayan kızağımla hangi buzlu yollardan kayacağımı öylesine ezberlemiştim ki, her sene gün dönümlerinde; ilkbaharın nergislerini, bahçemizi çevreleyen diken ağaçlarının dibindeki menekşeleri, sonbaharda kuşlar tarafından yarısı gagalanıp, sadece kabuğu bırakılmış olan sarı ve siyah incirleri hangi ağaçlardan toplayacağımı ezberlemiştim âdeta… Dibinde çok güzel mantarların yetiştiği, “heliz” bitkisinin kuruyan dallarından at heykeli iskeletini yapıp güçlü otlarla bağladıktan sonra, olgunlaşmış incirleri ona yapıştırarak at şekline getirdiğimi düşündükçe, çektiğim “âh!”lar nutkumu kesiyor, bu düşüncelerimin yaşı seksene varmış bir insana yakışmadığını söylüyor…
Bana bu satırları yazdıran, yakın zamanda yaptığım bir gezi oldu. Başarıları için duacı olduğum THY’mizin çalışkan yönetici ve çalışanları, bendenizi Kastamonu’da düzenledikleri bir çalıştaya davet etmişlerdi. Orada geçirdiğim birkaç gün, bu yaşıma kadar neden görmediğim konusunda kendime kızmama sebep olan Kastamonu’nun güzellikleri oldu. Bana çocukluğumu, tabiat aşkımın oluşmasına sebep olan Pervari dağlarını, yaylalarını, çiçeklerini hatırlatan olağanüstü güzellikteki tabiat manzaraları oldu.
Bu vesile ile okuyucularımıza, mutlaka Kastamonu’daki olağanüstü güzellikteki, doğal tabiat yapılarından biri olan Kanyonları görmeye gitmelerini tavsiye ediyorum.
Tabii ki, Kastamonu Valimiz Sayın Meftun Dallı Bey’e de hüsnü kabullerinden dolayı teşekkürü bir borç telakki ediyor, bütün okuyucularıma ülkemizin bu güzel yöresini, özellikle de “Valla Kanyonu”nu gezmelerini tavsiye ediyorum…