ru24.pro
World News
Август
2024

Murat Ülker Metropolitan Müzesi’ni anlattı: İslam sanatından modern sanata tarihsel gelişim gösterisi

0

Kişisel internet sitesinde yayımladığı yazılarıyla dikkat çeken Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, sık sık ziyaret ettiği sanat müzelerini okurlarıyla paylaşmaya devam ediyor. Murat Ülker, bu kez 'zamansız sanatın mekanı' olarak nitelendirdiği Metropolitan Sanat Müzesi'ni anlattı.


Murat Ülker, yazısında şu ifadeler yer verdi;

Zamansız sanatın mekanı: Metropolitan Sanat Müzesi (The Met)

Metropolitan Museum of Art / Genel Bakış

Geçtiğimiz günlerde Yıldız Holding Çamlıca Kampüsünde Gila Benmayor ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/murat-ulker-koleksiyoner-degilim-sadece-ev-sahipligi-yapiyorum Sohbetimizde, sanatın topluma şifa olması, hem bireysel hem de kurumsal gelişime katkı sağladığına kadar birçok konuya değinme fırsatı buldum. Sohbet esnasında geçenlerde Metropolitan Sanat Müzesinde (Metropolitan Museum of Art: The Met) GOYA yaptığımı ve hatta yakın bir zamanda The Met ekibinin Holdingimize geleceğinden bahsedince bu müze goyamı yazmadığımı fark ettim. Edindiğim bilgiler ile yaşadığım deneyimleri size aktarmalıydım.


Dünyanın en büyük ve en prestijli müzelerinden biri olan Metropolitan Sanat Müzesi, halk arasında bilinen adıyla “the Met”, New York’un Manhattan bölgesinde, Central Park’ın hemen yanında yer alıyor. Müzeye ait koleksiyonda Antik Doğu’dan Mısır’a, Yunan’dan Roma dönemlerine kadar sayısız eser bulunuyor. Ayrıca eserlerin Avrupa Orta Çağ koleksiyonuna ait bir kısmı da Manhattan’da ki ek binasında sergiliyor. Yani yolunuz düşerse The Met goyasını ihmal etmeyin, ek binaya da uğrayın. Ayrıca, müzede araştırma kütüphanesi, çocuklar için özel bölüm ve aktif eğitim sergisi bulunuyor. Takdir edersiniz ki, 2 milyondan fazla eserin yer aldığı bu müzenin tamamını gezmek ve tüm eserleri görmeniz için maalesef bir gün yetmiyor. Bunu bilerek vakit ayırırsanız, eserlerin çoğunu görme fırsatı bulursunuz. Bu arada The Met aynı zamanda 1990 yapımı “New York’un Tüm Vermeerleri” (All the Vermeers in New York) filmindeki (*) ana mekanlardan biri olarak da kullanılmış. Gerçekten de mimarisi ve konumu nedeniyle görsel zenginlik ve atmosfer açısından iyi bir yer seçimi olmuş.


Çoğu müzeyi goyaladığımda öncelikli olarak müzelerin tarihini keşfetmek isterim. Özellikle Metropolitan Sanat Müzesi gibi farklı dönemlere ait eserlerin bulunduğu bir müze ne zaman bunları bir araya getirdi ya da neden getirdi? Zaten müze gezmek aslında tarihte yolculuk demek, haydi zaman içinde zaman gezelim.


The Met’in ilk kökleri, bir grup Amerikalının halkına sanat ve sanat eğitimi sağlamak için “ulusal bir kurum ve sanat galerisi” oluşturmayı karar verdiği 1866 yılına kadar uzanıyor. O dönemde, Amerikalılar sanatı ulusal bir miras olarak görerek Amerikan toplumuna sunmaya ant içiyor. Bir avukat olan John Jay hızla işe girişiyor ve the Met’in temelleri atılıyor.


Jay’in liderliğiyle birçok farklı kesimden insanlar bir araya geliyor ve 13 Nisan 1870’te Metropolitan Sanat Müzesi kuruluyor. İlk başta 681 Beşinci Cadde’deki Dodworth Binası’nda açılan müze, hızla popülerlik kazanıyor. İlk eser olarak da bir Roma lahitini satın almaları sanatseverlerin ve koleksiyoncuların dikkatini çekiyor. 1880 yılında, müze kısa bir süre içinde bugünkü yeri olan Beşinci Cadde, 82. Sokak’ta yer alan göz alıcı binasına kavuştu. Calvert Vaux ve Jacob Wrey Mould tarafından tasarlanan bu estetiği gayet uygun bina, çeşitli eklemelerle genişletilerek bugünkü görünümünü kazanmış.


Müze, yıllar boyunca koleksiyonunu sürekli genişletmek ve çeşitlendirmek için çok çaba harcamış. Düşünsenize, Antik dönemlerden modern zamanlara kadar 2 milyondan fazla eserin yer alması için de büyük bir çaba gerekirdi zaten. Goyada dikkatimi çeken birçok farklı bölgeden eserin yer alması oldu. Nedeni şu imiş: “Yeni Dünya” diye adlandırılan Amerika’nın kendi toprakların üzerinde herhangi bir antik kültüre ait kalıntı bulunmuyor. Aslında the Met’in kuruluş felsefesi de tam olarak bu; The Met Amerikan halkını eğitmek, farklı kültürlere ait zenginlikleri tanıtmak için dünyanın çeşitli bölgelerinden eserleri bir araya getirip sunmuş. Mesela Romalıları ve Antik Mısır’ı tanıtmak amacıyla, bu medeniyetlere ait tapınak ve saray gibi kültürel miraslarını komple müzeye taşımışlar. Bu eserlerin bazıları, ülkelerinden bütünüyle sökülüp getirilmiş koskoca yapılar ve odalar şeklinde. Yani bir Antik Mısır Tapınağını, bir İtalyan Konağını veya sadece bir tarihi çeşmeyi ya da çeşmeye ait motifleri değil, komple Çeşmeli Oda’yı söküp getirmişler. Açıkçası alışılmışın dışında bir olsa da müzeyi bütünüyle kültürü aktarma açısından çok başarılı buldum. Düşünüyorum da bizde kimse Romalıların ya da Mısırlıların kültürünü öğrenmek için ek bir müze açmayı düşünmez, koca tapınak binalarını taşımaz. Ama zaten bizde herkes de bilir Romalıları veya Mısırlıları?

Metropolitan Sanat Müzesi’nde İslam sanatına ait bölüm sonradan açılmış. İslam sanatına ait eserler, 1932 yılına kadar Yakın Doğu Sanatı Bölümü’nde, sonra İslam sanatının artan önemi ve İslam sanatını daha geniş kitlelere ulaştırmak için 1963 yılından itibaren ayrı bir İslam Sanatları Bölümü kurularak sergilenmeye başlanmış. İslam sanatının, zengin ve tarihte çeşitli dönemleri kapsaması nedeniyle The Met İslam Sanatları Bölümü kurulmuş. İslam Sanatları Bölümü’nü ziyaret etmek, benim için oldukça heyecan vericiydi. İslam sanatında, zaman içinde farklı coğrafyalarda ve dönemlerde meydana gelen değişimler ve etkileşimler açıkça görülebiliyor. Burada müze amacına ulaşmış diyebilirim. Metropolitan Sanat Müzesi’nde İslam Sanatları Bölümü’ndeki kapsamlı koleksiyon, İspanya ve Fas gibi batı bölgelerinden Orta Asya ve Endonezya’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyayı kapsıyor. Hem kutsal hem de dünyevi nesneleri içeren bu koleksiyon, İslam sanatının vazgeçilmezi olarak sayılan hat sanatı, bitki motifleri ve geometrik desenler gibi kilit unsurları da içeriyor.


Koleksiyonun sergilenmesinde bir tarihi ve coğrafi akış var; mesela, Hindistan, İran, Türkiye, Endülüs… Temel olarak, bildiğiniz gibi, İslam dünyasındaki esas sanatsal gelişmelerden biri, birçok farklı tarzda ifade edilen kutsal Kur’an ve onun kutsal kelimeleri (ayetler) fikri etrafında hat sanatının geliştirilmesidir. Şurada 9. ya da 10. yüzyıldan kalma mavi Kur’an var. Bu çok erken bir parça, büyük bir şaheserdir. Hatırlıyorum on yıl kadar önceydi, TC tarafından desteklenen bir sergi düzenlemiştik: Kuran’ın 1400 Yılı, hatta bir kitabını da bastırmıştık. Çok nadide örnekler vardı.


İslam sanatının çeşitli evrelerinde mesela Endülüs, Osmanlı dönemi saraylarında tüm dünyadan getirtilmiş eserler vardı, mesela dünyanın en büyük Çin porselen koleksiyonu Topkapı sarayındadır. Dünyanın çeşitli yerlerinde çeşitli kavimler Müslüman olmuşlar ve İslam onların kültür ve sanatını etkilerken onlarda İslam’a kendi kültür ve sanatlarından parçalar taşımışlardı, mesela Selçuklularda figürler, İran şahlarının Sasani, Yunani tacları, Endonezya, Güney Sulavezi Adasından hacı şapkaları, yaldız ve çeşitli renk boyaların tarihteki coğrafi yolculukları, hep müzeyi gezerken şahit olacağınız, öğrenebileceğiniz şeylerdir.


Bu arada söylemeden geçmek istemedim; İslam sanatı ile ilgilenen tüm sanatseverler Yıldız Holding İslam Eserleri Koleksiyonu’na ait “Konuşan Yazılar” sergimizi ve Türkiyemizin çeşitli şehirlerinde sanatseverlerin beğenisine sunduğumuz “Tarihin Akışında Meşhur Hattatlar” gibi İslam Sanatına ait eserleri sunduğumuz sergilerimizi ziyaret edebilir ve eserlerin size söyleyeceklerine kulak verebilirsiniz.


Konumuza dönecek olursak; The Met, içlerinde Türkiye’nin de bulunduğu, Arap Ülkeleri, İran ve Orta Asya gibi yenilenmiş galerilerini ziyarete sunuyor. Bu galerilerde, İslam sanatına ait çeşitli dönemlerden ve coğrafyalardan gelen eserler sergileniyor. Bu eserler arasında mimari yapılar, el yazmaları, seramikler, tekstil ürünleri ve süs eşyaları bulunuyor. Müze, İslam sanatına ait eserleri zaman içinde yaşamış milletler ve devletlere göre sıralayarak sergiliyor, bu sayede de İslam sanatının tarihsel gelişimi ve farklı kültürlerle olan etkileşimi çok bariz bir şekilde görülebiliyor. Mesela Hicaz bölgesinde peygamberden sonra figürlü eserlere rastlanmazken, Anadolu’daki Müslüman Türklerin sanatında figürlerin kullanılması dikkat çekici. Sizce de bu durum İslam dünyasının farklı bölgelerinde düşünce ve yaşamın ve buna bağlı olarak sanatın nasıl evrildiğini ve bölgesel farklılıkları gösteriyor.

Tam burada tarihteki ilginç bir etkileşimden bahsedeceğim. İslam sanatında, Moğolların istila ve berhavası sonrası, Müslüman olarak yerleşik hayatta sanata katkıda bulunmaları; Moğollar, Müslüman olmuş ve önceden etkisinde kaldıkları kültürlerin izlerini kendi İslam sanatı yorumlarına yansıtmışlar. Böylece Çin uygarlığının izlerini Orta Doğu İslam uygarlığında görüyoruz.

İran ise İslam sanatlarında çok farklı bir perspektif sunuyor. Şii ekolünden minyatürlü kitaplar ve sembollerle dolu eserler, müzede oldukça geniş yer bulmuş. Fas’tan getirilen ve bölgeye mahsus özgün eserler yaratmak yıllarca çalışan ustaların o esnada doğan çocuklarının isimlerinin usulca nakşedildiği sanat eserleri de ayrı bir özgünlük olmuş.

Yani özetlemek gerekirse, Metropolitan Sanat Müzesi’nin İslam Sanatları bölümü, tarihteki farklı İslam medeniyetlerinin sanatını ve kültürel zenginliğini bir araya getirmiş. Bu bölümü gezdikten sonra, İslam sanatının yasaklar ve gelenekler çerçevesinde nasıl geliştiğini, kültürün evrensel dilini anlamak açısından önemini fark ettim.


Metropolitan Sanat Müzesi, sanat eserlerini ve galerilerini finanse etmek için çeşitli sponsorluklardan yararlanarak aile galerilerini müzenin önemli bir parçası haline getirmiş. Büyük şirketler ve hayırsever aileler, müzeye yaptıkları bağışlarla sanatın korunmasına ve sergilenmesine katkıda bulunuyorlar. Müze ise, bu destekleri takdir etmek adına, sponsorların adlarını galerilere vererek oldukça mütevazi bir şekilde markalama yapılmasına müsaade ediyor. Bu tür sponsorlukların müzenin sürdürülebilirliğini sağlama açısından önemli bir rol oynadığını söyleyebilirim. Örneğin, Koç Aile Galerisi bu müzede yer alan ve dikkat çeken bölümlerden biridir. Çok takdir ettim.

İlginç ve etkileyici bir husus daha var: Müze, kadim ve modern sanatı bir araya getirerek etkileyici bir bağ kurmayı başarmış. Eserlerin sergilendiği galerilerde dönemin geleneksel köklerini ve tarihsel arka planını sizinle paylaşırken birdenbire ortaya çıkan mesela Burhan Doğançay(**) rahmetlinin bir eseri, yani günümüz modern sanatının neşet ettiği yeri net bir biçimde gözler önüne seriyor.


Tıpkı Türk modern sanatı örneğinde olduğu gibi, modern sanatçılar aslında köklerinde olan geleneksel motifleri ve teknikleri kullanarak yeni eserler yaratıyor. Bu durum, sanatın evrimi ve sürekliliğini anlamak için önemlidir. The Met işte bu bağlantıyı kurarak ziyaretçilere sanatın geçmişten günümüze nasıl bir yolculuk yaptığını gösteriyor.

Yazımın başında dediğim gibi, bu müzede bir zaman makinesinde seyahat ediyorsunuz. Geçmiş zamanlara ait büyük, üç boyutlu, mesele bina, tapınak, oda gibi enstalasyon eserler sayesinde de o zamanları yaşıyormuş gibi hissediyorsunuz.


Metropolitan Sanat Müzesi GOYA’mın sonuna geldim. Benim gibi sanat ve tarih meraklısı biri için büyüleyici bir deneyim oldu. Müzenin geniş koleksiyonu, kültürel mirası korumak ve halkla paylaşmak konusundaki kararlılığı, sanatın evrensel dilini bir kez daha gözler önüne seriyor. İslam sanatı, modern ve geleneksel sanatın buluşması, sponsorların katkıları ve müzenin yapısı, bu müzeyi ziyaret etmeyi gerçekten özel bir deneyim haline getiriyor ve şart kılıyor. Her bir eserin ardındaki tarih ve hikaye, müzeyi ziyaret edenlere sanatın ve kültürün ayrılmaz bir bütün olduğunu hissettiriyor. Burada geçireceğiniz her an, sanatın ve tarihin büyüleyici dünyasına adım atmanızı sağlayacak.


Dipnotlar:

https://tr.wikipedia.org/wiki/New_York%27un_T%C3%BCm_Vermeerleri

(**) Metropolitan Sanat Müzesi’nde yer alan Burhan Doğançay’ın eserlerine değinmeden geçemeyeceğim. Özellikle çağdaş kent ve sokak sanatına yön vermesiyle tanınan fotoğrafçı ve ressam Doğançay 20. Yüzyılın en değerli Türk sanatçılarından. Ödüllü eserlerinin günümüzde dünya çapında ünlü bir müzenin koleksiyonunda yer alması da takdir edersiniz ki hak edilmiş bir iltifattır. Bu kişi büyük bir sanatçı ve aynı zamanda kadim bir dostunuz idiyse, eserlerine Metropolitan Sanat Müzesi’nde de rastlamak, bu geziyi benim için daha anlamlı kıldı, duygulandım.


Benim gibi siz sanatseverlerin bu değerli eserleri görmesi için kendisiyle, Yıldız Holding Çamlıca Kampüsümüzde Mavi Senfoni’nin de aralarında bulunduğu “İmgeler ve Göstergeleriyle Burhan Doğançay” Sergisi’ni gerçekleştirmiştik. Yıldız Holding, İstanbul, Çamlıca ve pladis, Londra, Chiswick kampüsümüzü ziyaret ederseniz bu eserleri randevu alarak görebilirsiniz.